1*İmam Maturidi Hazretleri
Mâtürîdiyye mezhebinin kendisine nisbet edildiği kelâmcı, müfessir ve fakih Yaşadığı Tarih Miladi: 852 - 944 Hicri: 237 - 332 Doğum Yeri Mâtürîd Ölüm Yeri Semerkant Hocaları Mukatil b. Süleyman Ebu Bekir Ahmed b. İshak el-Cüzcani Ebu Nasr el-İyazi Maturidi mezhebinin kurucusu kimdir? İmam Maturidi kimdir? Kısaca İmam Maturidi’nin hayatı, eserleri ve görüşleri.... Maturidi mezhebinin kurucusu veya imamı, asıl adı Muhammed olan Ebû Mansûr Mâturidî’dir. KISACA İMAM MATURİDİ KİMDİR? İmam Mâturidî, Hicri, 238 (M. 862) yılında Semerkand’ın Mâturid köyünde doğmuş ve köyünün adıyla şöhret bulmuştur. Hicri 333 (M. 944) yılında Semerkand’da ölen Ebû Mansûr, büyük bir Türk bilginidir. İmam Mâturidî Mâtürîdiyye mezhebinin kurucusu, müfessir ve fakihtir. İmam Mâturidî, Ehl-i Sünnet akidesini savunmuş ve batıl inançlara karşı büyük mücadele vermiştir. Mâtürîdî’nin hayatı, eserleri, görüşleri, öğrencileri ve çağdaşları hakkında bilgi verdiği bilinen en eski kaynak Ebü’l-Muîn en-Nesefî’nin Tebṣıratü’l-edille’sidir. Sonraki eserler Mâtürîdî’den özetle bahsetmekte ve bilinenlere yeni bir şey katmamaktadır. İmam Mâtürîdî kelâm, tefsir, fıkıh ve mezhepler tarihi alanlarındaki çalışmalarıyla tanınır. Kitâbü’t-Tevḥîd adlı eseri Sünnî kelâmının klasiklerinden biri haline gelmiştir. Mu‘tezile, Karâmita, Revâfız gibi fırkalarca ileri sürülen düşüncelere karşı uzun mücadeleler vermiştir. Amelde Hanefi olanlar, itikadda bu mezhebi benimsemişlerdir.
Ebû Hanîfe, İbrâhim el-Ensâri, eş-Şeybâni rahmetullâhi aleyhim
Onlar alemlerin Rabbi olan Allah'a bu itikad çerçevesinde iman ediyorlar, bunu din ediniyorlar, bununla tedeyyün ediyorlar. Dolayısıyla bizim için bu itikat metninde yazılı olan şey dindir, imandır, itikattır. Bu metin, ümmetin fukahasının mezhebi üzere kaleme alınmıştır.
Sayfa 11 - Rihle Kitap
Reklam
144 syf.
9/10 puan verdi
·
31 saatte okudu
Önemli Bir Konu!
Kitabı okumadan evvel muhtevasını -alt başlığa çok da dikkat etmeksizin- daha farklı bir şekilde tahayyül etmiştim. Hayal ettiğim şekliyle çıkmayınca bir miktar şaşırma oldu elbette lakin muhtevanın "farklı"lığı bu şaşkınlığımı iyi bir yöne sevk etti. Alt başlıkta ifade edildiği üzere "Hz. Peygamber'in(aleyhisselam) hayatına
Siyer ve İtikad
Siyer ve İtikadMelikşah Sezen · Kayıhan Yayınları · 202148 okunma
"Selefin mezhebini (görüşlerini) ortaya koyan Ve ona bağlı ve müntesip olduğunu söyleyen bir kimsenin ayıplanacak hiçbir taraf yoktur. Aksine böyle bir tavrı ondan itifakla kabul etmek gerekir. Çünkü selefin mezhebi haktan başkası değildir ki! Eğer bu tavrı ortaya koyan kişi zâhiren ve bâtınen selefin mezhebine muvâfik ise, O kişi zâhiren ve bâtinen hak üzere olan bir mü'min durumundadır. Yok eğer sadece zâhirde selefin mezhebine muvâfık, bâtınen muvâfık değilse o kişi de münâfık durumundadır. Açığa vurduğu kabul edilir (zâhirine göre hareket edilir), gizledikleri (içinde olanlar) Allah'a havale edilir. Çünkü biz insanların kalplerini yarıp içine bakmakla ve karınlarını deşmekle emrolunmadik."'
"Yavuz'un başka çaresi yoktu" diyen "resmi tarihçiler" Yavuz'un asıl hedef olarak İran'ı da fethederek hem Kızılbaş inancını ortadan kaldırmayı, hem de İslam dünyasında Sünni hakimiyetini kurmak istediğini göz ardı ediyorlar. Gözardı edilen diğer önemli konu da yukarıda da uzunca anlattığımız gibi "ekonomik gücün" ele geçirilmesidir. Ekonomik gücün ele geçirilmesi, Baharat Yolu'nun, İpek Yolu'nun, Yemen-Şam ve Tebriz-Şam ticaret yollarının ve Suriye'deki altının kontrolünden geçmektedir. Bir Kızılbaş devletine dönüşen Şah İsmail'in Safevi Devleti bu yolların tümünü kontrol eder hale gelmektedir. Buraların ele gecirilmesi için Safevilerin yenilmesi gerekir. Bu kolay değildir. Çünkü "düşman devlet" bir yanıyla "İslam" diğer yanıyla da "Türk" tür. Yapılması gereken ilk hamle öncelikle Kızılbaşların "İslam"dan nasıl saptıklarını anlatmak, Kızılbaşları sapık olarak ilan etmek olmalıdır. Yavuz Selim aynen böyle yapıyor. Sünni ulema müthiş bir Şii, Kızılbaş düşmanlığına başlıyor. Şiiliğin ve Kızılbaşlığın "Ehl-i Sünnet mezhebi tarafından reddedildiğini" yayıyor. Fetvalar yayınlattırıyor. Resmi tarihçiler bunu görmek istemedikleri gibi, onun bu politikayı ve Kızılbaş düşmanlığını daha Trabzon'da vali iken geliştirdiğini de görmezden geliyorlar.
Yavuz'un başka çaresi yoktu diyen resmi tarihçiler Yavuz'un asıl hedef olarak İran'ı da fethederek hem Kızılbaş inancını ortadan kaldırmayı, hem de İslam dünyasında Sünni hakimiyetini kurmak istediğini göz ardı ediyorlar. Gözardı edilen diğer önemli konu da yukarıda da uzunca anlattığımız gibi ekonomik gücün ele geçirilmesidir. Ekonomik gücün ele geçirilmesi, Baharat Yolu'nun, İpek Yolu'nun, Yemen - Şam ve Tebriz - Şam ticaret yollarının ve Suriye'deki altının kontrolünden geçmektedir. Bir Kızılbaş devletine dönüşen Şah İsmail'in Safevi Devleti bu yolların tümünü kontrol eder hale gelmektedir. Buraların ele gecirilmesi için Safevilerin yenilmesi gerekir. Bu kolay değildir. Çünkü düşman devlet bir yanıyla İslam diğer yanıyla da Türktür. Yapılması gereken ilk hamle öncelikle Kızılbaşların İslamdan nasıl saptıklarını anlatmak, Kızılbaşları sapık olarak ilan etmek olmalıdır. Yavuz Selim aynen böyle yapıyor. Sünni ulema müthiş bir Şii, Kızılbaş düşmanlığına başlıyor. Şiiliğin ve Kızılbaşlığın Ehl-i Sünnet mezhebi tarafından reddedildiğini yayıyor. Fetvalar yayınlattırıyor. Resmi tarihçiler bunu görmek istemedikleri gibi, onun bu politikayı ve Kızılbaş düşmanlığını daha Trabzon'da vali iken geliştirdiğini de görmezden geliyorlar.
Reklam
Cennete Allah ı CC. Görecek miyiz ?
1. Allahu Teâlâ ahirette görülecek midir? İnsanın en kıymetli varlığı imanı ve itikadıdır. İtikadımızı batıl fikirlerden muhafaza etmeye çalışmak ve bu yolda gayret göstermek en önemli vazifemizdir. Çünkü ahiretteki saadetimizitikadımızın düzgünlüğüne bağlıdır. İnsanın yer ile gök arası kadar ameli olsa ama itikadı bozuk olsa, ameli ona fayda
ADAM SMİTH ve KİTAB-UL HARAC...
İktisat tarihçileri derler ki, ekonomi her ne kadar bir mesele olarak eski Yunan’da ortaya çıkmışsa da 18. yy’da Batılı aydınlar ona el atıncaya kadar müstakil bir ilim olamamıştır. Hep fikrî veya ahlâkî bütünlük içinde ele alınmış, Adam Smith’ten önce müstakil bir kitabı bile olmamıştır. Bu doğru değildir. İmam Ebu Yusuf’un Kitab’ül Harac’ı,
Birgivi Mehmed Efendi, halk tarafından büyük beğeni ile okunan Vasiyetname adlı eserinde mezhep başlığı altında önce; "Erkek kadın her mü'mine lazımdır ki, itikatta ve amelde mezhebini bile" diyerek bir Müslümanın mezhebini bilmesi gerektiğini ifade etmiştir. Birgivi daha sonra: "Ebû Hanife mezhebi haktır, gayri (Şafii, Mâliki, Hanbeli) batıldır demeye, belki diye: Ebû Hanife mezhebi haktır, hata ihtimali vardır, gayri mezhepler, hatadır hak olma ihtimali vardır" diyerek, Hanefiliğin dışındaki diğer üç mezhebin batıla nispet edilmesini doğru bulmamıştır. Hanefi mezhebinin ilk teşekkül eden mezhep olması itibariyle daha faziletli olduğunu ifade eden Birgivi, dört mezhebin ameli bazı hususlarda ihtilaf etmesinde dinen bir sakıncanın bulunmadığını ve bunun ümmet için rahmet olduğuna işaret etmiştir. Anadolu'da yaygın olan mezhebin Hanefilik olduğuna dikkat çeken Birgivi, dört mezhebin de itikatta Ehl-i sünnet ve cemâat olması sebebiyle her birine tabi olmanın câiz olduğunu ifade etmiş ancak, kendisinin Hanefi mezhebinin sevabının daha çok olduğuna inandığını belirtmiştir
Sayfa 341 - ensarKitabı okudu
Orta Asya'da Türkler, dinî/İslâmî hayatlarını, genel manada, itikatta Ehl-i sünnet/Mâtüridi, fıkıhta Hanefi mezhebi üzerine inşa etmişlerdir. İslami hayatın bu şekilde inşasında Yesevi ve Nakşibendi tarikat silsilesi başta olmak üzere mürşid ve şeyhlere intisabın esas alındığı tasavvufi anlayışın büyük tesiri olmuştur. Türkistan diyarından gelen Osmanlılar da atalarından aldıkları bu İslâmî mirası devam ettirmişler ve Mâtüridi/Hanefi mezhebine mensup olmanın yanında, tarikat şeyhleriyle irtibatlı olarak İslami hayatlarını sürdürmeye büyük ehemmiyet vermişlerdir.
Sayfa 43 - ensarKitabı okudu
295 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.