Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
EHL-İ  SÜNNET ALİMLERCE  EHLİ BİD'AT OLARAK İLAN EDİLEN  YAZARLAR…. 1- Mihr Ali İskender Evrenesoğlu; kendisi Mehdi ve peygamber olduğunu söyleyen bir sahtekardır... 2- Harun Yahya(Adnan Oktar); kendisinin Mehdi olduğunu söyleyen bir sahtekardır, ayrıca dansöz oynatıp, yarı çıplak kadınların üzerinden dinle dalga geçmektedir.... 3- Prof.
Ehl-i sünnet vel cemaat anlayışı...
Eshâb-ı kirâmın yetiştirdikleri ve onların talebesinin yetiştirdikleri âlimler(Ehl-i sünnet vel-cemâ'at) mezhebinin âlimleridir. Mezhep, yol demektir. Ehl-i sünnet vel cemâ'at mezhebi demek, Resulullahın ve Onun cemaatinin yolunda olan müslümanlar demektir... Dört mezhebin imamları birdir ve Eshab-i kiramın yolu ancak Ehl-i sünnet alimlerinin kitâblarından öğrenilebilir.
Sayfa 244Kitabı okudu
Reklam
Hudâ Rabbim Hudâ Rabbim, nebim hakkâ Muhammeddir Resulullah, hem İslam dinidir dinim, kitabımdır kelamullah. Akaidde, ehl-i sünnet oldu mezhebim, hamdolsun, amelde, Ebu Hanife mezhebi, mezhebim vallah. Dahi zürriyyetiyim Âdem aleyhisselamın hem, Halilin milletiyim, dahi kıblem Kâ’be, Beytullah. Hep eshab-ı güzin, tabi’in ve müctehidlerin, nekim var ehl-i sünnet velcemaat, cümle ehlullah.
MATÜRIDİYE
İslâm dünyasında hicrî II. asırdan itibaren ortaya çıkan bid`atçı mezheplere, özellikle akılcı bir tavır takınan Mu`tezile'ye, Selef'in metoduyla karşı çıkmak, Ehl-i sünnet inancını savunmada yetersiz kalıyordu. Bu sebeple inanç konularında, âyet ve hadislerin yanında akla da yer verecek, aklî açıklamalar yaparak konunun daha iyi anlaşılmasını ve kabul edilmesini sağlayacak yeni doktrinlere ihtiyaç duyulmuştur. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak Ehl-i sünnet kelâmının iki önemli mezhebi Mâtürîdiye ve Eş`ariyye ortaya çıkmıştır.
DÖRT HAK MEZHEP, RAHMETTİR
Ehl-i Sünnet ve’l-Cemâat’ın amelde dört hak mezhebi (Hanefî, Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî mezhepleri), Müslümanlar hakkında İlâhî bir rahmettir. Bu mezhepler; edille-i erbaa (Kitap, Sünnet, İcmâ ve Kıyâs-ı Fukahâ) ile sabit olan dînî hükümleri beyan etmiş, Müslümanlara, takip edecekleri yolu açıkça göstermişlerdir. Bu mezheplerden birine uyan bir
“ Osmanlı sisteminin üçüncü kurucusu bugün Ehl-i sünnet dediğimiz İslam’ın ana yolunun en büyük mezhebi Hanefiliğin kurucusu olan İmam-ı Âzam’dır. Onun yorumu Osmanlılar’ın devlet hukukunun temelidir.
Reklam
Şarkı Söylemenin ve Çalgının Mezheblerde Hükmü...
Ehl-i sünnet imamlarından İmam Mâlik, şarkı söylemeyi ve onu dinlemeyi nehyetmif atir. Ve demiştir ki: "Bir kimse, satın aldığı cariyenin şarkıcı olduğunu öğrense, bunu geri verme hakkına sahiptir." Yine İmâm Mâlik'e Medîne ehlinin şarkı hakkında ruhsat verdikleri söylenip bu hususta ne diyeceği sorulduğu zaman, o şu cevabı vermiştir: "Bizde bu işi ancak fâsıklar yapar."(19) Hanefî mezhebi imamı Ebû Hanîfe'ye gelince: "O bunu kerih görmüş ve günah saymıştır." Kufe ehlinden İmam Süfyân-i Sevrî'nin, Hammâd'ın, İbrahim Nehaî'nin, Şa'bî'nin ve daha başkalarının mezhebi de böyledir. Bunların bu hususta aralarında hiçbir ihtilâf olmamıştır. Şarkının, musikinin menedilmesi hakkında Basra ehli arasında da herhangi bir ihtilâf olduğu malumumuz değildir. Fakat bu hususta en şiddetli mezheb, Hanefî mezhebidir. Nitekim Hanefî mezhebi âlimleri, bütün çalgı âletlerinin dinlenilmesinin haram olduğunu söylemişlerdir. Onlara göre üflenerek çalınan çalgı aletleri, def ve kudüm aynıdır. Çalgı ve şarkı düşkünlerinin şahitlikleri kabul edilmez, kendileri fâsık sayılır. Hanefîler: "Bir kimsenin yakınında çalgı çalınıp şarkı söylendiği, onun bulunduğu yere duyuluyorsa veya o kimse böyle bir yerden geçiyorsa, bunu işitmemek için gayret göstermesi kendisine vaciptir" demişlerdir. (19) İbn Cevzi bunu sahih bir sened ile 'Telbisu İblis' isimli eserinde nakletmiştir.
Mezhepleri kim yıkmak istiyor? En kısa cevap şudur: "Bütün bozuk ve sapık mezheplerin taraftarları, Ehl-i Sünnet mezhebini yıkmak istiyorlar..." Bu bozuk mezhepler hangileridir? Başlıcalarını sayalım: Vehhâbilik, Mu'tezile mezhebi, Selefiyye cereyanı, Muhammed Abduh ve Cemâleddin Efganinin müritleri, Suriyeli modern müçtehit(!) Nâsırüddin Elbanî taraftarları, Pakistanlı, Mısırlı modern İslam mütefekkirlerinin peşlerinden gidenler vesaire....
"Zehri teneke kupa içinde sunmazlar..." İslâm dininin sâfiyetini bozmak isteyen bozuk zihniyetliler de, işte böyle yaldızlı fikirlerin arkasına sığınarak menfi propagandalarını sürdürüyorlar. Sünnî mezhepler ortadan kalkacak ve bütün Müslümanlar birleşecekmiş... Ne kadar boş bir hayaldir bu!.. Bilhassa bu devirde Ehl-i Sünnet mezhebi Müslümanların en sağlam kalesidir. Allah muhafaza etsin, bunlar da yıkıldığı takdirde her şey allak bullak olur, telâfisi imkânsız bir fikir perişanlığı ortalığı kaplar.
Vera'
Abdülkadir-i Geylânî der ki: "İnsan on şeyi kendi üzerine farz görmeyince vera'sı tamam olmaz: 1) Dilini gıybetten korumak. 2) Kötü zandan sakınmak. 3) Alay etmekten, insanlara gülmekten, maskaralıktan sakınmak. 4) Harama bakmamak, el uzatmamak. 5) Doğru sözlü olmak. 6) Kendini beğenmemesi için, Allah Teâlâ'nın üzerinde olan ihsan ve nimetlerini bilmek. 7) Malını hak, sevap ve taat yolunda sarfedip bozuk yollara, günahlara ve taati engelleyecek işlere harcamamak ve sarfetmemek. 8) Kendini büyük görmemek, büyüklük ve kibirlik istememek. 9) Beş vakit namazı vaktinde kılmak, rükû ve secdelerini iyi yapmak. 10) Ehl-i sünnet ve'l-cemâat mezhebi üzere bulunmaktır." (Abdülkadir-i Geylânî, Gunyetü't- Tâlibîn, s.206-207)
Sayfa 92 - Semerkand YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Mustafa İslamoğlu, konuşmalarında Şia'yı, "Ehl-i Beyt Mezhebi" olarak isimlendirmekte ve onları tadlil etmenin yanlış olduğunu iddia etmektedir. Kur'an-ı Kerim'in "ikinin ikincisi" olarak nitelediği Hz. Ebû Bekir ve Allah Rasûlü'nün, "Eğer benden sonra peygamber gelseydi Hattaboğlu Ömer olurdu." dediği Hz. Ömer'e hakaret eden; iffeti Kur'an'ın beyanıyla sabit olan Hz. Aişe'ye zina isnadında bulunan insanların oluşturduğu topluluğa "Ehl-i Beyt Mezhebi" demek, söylemlerinin Ehl-i Sünnet'ten daha muteber olduğunu iddia etmek anlamına gelir.
bir rivayete göre: yeni Müslüman olan bir kişi, Müslümanların yetmiş üç fırkaya ayrıldığını gördü. bunun üzerine Kaderî /Mutezilî birine insanın fiilleri konusundaki görüşünü sordu. Mutezilî kişi ona, "dilediğimi yaparım, her şeye gücüm yeter" der. yeni Müslüman olan kişi "ben bu mezhebi seçmem, çünkü Allah'ın da kudreti var benim de" diyerek bu görüşün din ile uyuşmadığını söyler. bunun üzerine Kaderî, "eğer benim görüşümü kabul etmiyorsan, Ehl-i Sünnet ve'l- Cemaat mezhebine gir" der. o kişi, yetmiş üç fırkadan her birine uğrar ve onların bu konudaki görüşlerini sorar. onların hiçbirinin görüşünü beğenmez. bunun üzerine onların hepsi: "bizim mezhebimizi kabul etmiyorsan Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'a gir" şeklinde cevap verirler. o da, Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat'in kimler olduğunu sorunca, Ehl-i Ehva şöyle cevap verir: "onlar her beldede Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat olarak tanınırlar. Semerkant'ta Dâru'l-Cüzcâniyye ve Dâru'l-İyâzîyye mensupları, Buhara'da Ashabu Ebî Hafs ile Belh'te Nusayr (b. Yahya)'ın taraftarlarıdırlar. Her beldede onlar Ehl-i Sünnet ve'l-Cemaat inancını yayan ilim ehli olarak bilinirler" şeklinde cevap verir.
Sayfa 100Kitabı okudu
Ali Şeriat'iye Dâir...
Ulemanın vaz ettiği menhecten yoksun oldukları için hakikati arama yolunda bir vadiden diğerine savrulan günümüz gençliğinin bir sığınağı haline geldi Ali Şeriatî. Meşhur deyimle “İslamcı gençliğin” takip odağı haline gelmiş Şeriati, dünden bugüne sorgulanamaz, ölçüye vurulamaz bir tabu olma yolunda da ilerliyor hızlı bir şekilde. İslamîleşme adı
Cennete Allah ı CC. Görecek miyiz ?
1. Allahu Teâlâ ahirette görülecek midir? İnsanın en kıymetli varlığı imanı ve itikadıdır. İtikadımızı batıl fikirlerden muhafaza etmeye çalışmak ve bu yolda gayret göstermek en önemli vazifemizdir. Çünkü ahiretteki saadetimizitikadımızın düzgünlüğüne bağlıdır. İnsanın yer ile gök arası kadar ameli olsa ama itikadı bozuk olsa, ameli ona fayda
Yavuz'un başka çaresi yok muydu?
"Yavuz'un başka çaresi yoktu" diyen "resmi tarihçiler" Yavuz'un asıl hedef olarak İran'ı da fethederek hem Kızılbaş inancını ortadan kaldırmayı, hem de İslam dünyasında Sünni hakimiyetini kurmak istediğini göz ardı ediyorlar. Gözardı edilen diğer önemli konu da yukarıda da uzunca anlattığımız gibi "ekonomik gücün" ele geçirilmesidir. Ekonomik gücün ele geçirilmesi, Baharat Yolu'nun, İpek Yolu'nun, Yemen-Şam ve Tebriz-Şam ticaret yollarının ve Suriye'deki altının kontrolünden geçmektedir. Bir Kızılbaş devletine dönüşen Şah İsmail'in Safevi Devleti bu yolların tümünü kontrol eder hale gelmektedir. Buraların ele gecirilmesi için Safevilerin yenilmesi gerekir. Bu kolay değildir. Çünkü "düşman devlet" bir yanıyla "İslam" diğer yanıyla da "Türk" tür. Yapılması gereken ilk hamle öncelikle Kızılbaşların "İslam"dan nasıl saptıklarını anlatmak, Kızılbaşları sapık olarak ilan etmek olmalıdır. Yavuz Selim aynen böyle yapıyor. Sünni ulema müthiş bir Şii, Kızılbaş düşmanlığına başlıyor. Şiiliğin ve Kızılbaşlığın "Ehl-i Sünnet mezhebi tarafından reddedildiğini" yayıyor. Fetvalar yayınlattırıyor. Resmi tarihçiler bunu görmek istemedikleri gibi, onun bu politikayı ve Kızılbaş düşmanlığını daha Trabzon'da vali iken geliştirdiğini de görmezden geliyorlar.
295 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.