...ayrılırken "Her şey para değil, dostum," dedi, "Her şey para değil."
Her şey nedir, diye düşündüm eve dönerken. Dağda otlayan keçi için her şey kayalık tepelerdi, balık için içinde yüzdüğü deniz, kuş için kanadıyla titrettiği gökyüzü, ya insan için? İnsana o tepeler, o gökyüzü, o deniz yetmiyordu. Başlangıçta anne için bebeğinin küçücük yüzünü gördüğü ilk an, bebek için küçücük yüzünü gömerek onun memesine iştahla yapıştığı andı her şey ama sonra... Çölde su, denizlerde ada her şeydi; susuzluktan yanana bir tas su derya gibiydi, selde sürüklenene bir ağaç dalı sanki bir ada. Kör için değneği, dilsiz için elleri, müzisyen için bestesi, şair için şiiri her şeydi. Mahpus için demirlerin arasından görünen uzaklardaki ıssız tepelerde başıboş yürümek, o ıssız tepelerde dolaşan çoban için uzaktan görünen şehir her şeydi. Yoksul için para, hasta için ilaç, âşıklar için vuslat her şeydi. Derviş için bir lokma, bir hırkaydı her şey, sultanlar içinse gördüğü ve görmediği ama sahibi olduğu engin mülktü, ama belki de o sadece ava gitmeyi, kırlarda avarelik etmeyi isterdi, ya başı, dişi, dizi ağrıdığında ne yapardı... Şu fânî dünyada her şeyin ne olduğu her an her fânî kul için değişebilirdi, her şey birden hiçbir şey olabilirdi.