Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Hakan Özer

Hakan Özer
@ehozer
Kitaplar güzeldi. Büyük laflar etmek eşsizdi. Kitaplarda yazılanları paylaşmak... yetmiyordu. Bir sigara daha yaktı. Daldı karanlığa.
Yazyalnızı - İki Deli Derviş
Yazyalnızı - İki Deli Derviş
Behçet Çelik
Behçet Çelik
1130 okur puanı
Kasım 2017 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Teselliyi harflerde uman yalnız ruhumun kalıbı, farklı mekânlarda dolaşıp duruyordu; kimi zaman kalabalık bir pazar yerinde yokluğu, kimi zaman kuytu bir dergâhta varlığı arıyordum. Fıskiye şıkırtılarıyla beyhûde lakırdıların birbirine karıştığı sarayın loş salonlarını dolduran asık yüzlü adamlardan biri olmak bana yetmiyordu, kendimi arıyordum. Herkesin birbirine kendini "ben de varım" diye hatırlattığı bir dünyadaysa bu çok da kolay bir iş değildi.
Sayfa 131Kitabı okudu
Reklam
1705 yılının 5 Mayıs'ında Avusturya İmparatoru Leopold öldü, onun da Tanrı'nın aciz bir kulu olduğunu bilmeme rağmen henüz yeterince terbiye olmamış nefsim üzüntü bir yana gizli bir beyhûde keyif ânı bile yaşadı. Ne babasız kalan çocukların yüzlerindeki yarım gülüşler, o masum gözlerdeki neredeyse elle dokunulabilir keder sadece onun suçuydu ne de savaş tek taraflı bir günah; bunu biliyordum, ama emirlerin altında onun imzası vardı, son söz onun adıyla mühürlenmiş ve din adına, tanrı adına ölen binlerce kişinin vebali sonunda onun boynunda kalmıştı. Her komutan zaferlere kanatlanmak üzere efsanevi atına bindiğinde, yarın o vebal zincirini de boynunda taşıyarak bu dünyadan ayrılacağını bilse acaba bir an için olsa tereddüt etmez miydi? Tanrı bu kadar vicdan sağırı bir insan yaratmış olamaz, diyorum haddim olmayarak; hiç kimsenin anasının karnından bir insan düşmanı olarak çıkacağına inanamam.
Sayfa 130Kitabı okudu
Osmanlı vezirlerinden birinin nehir üstüne yaptırdığı köprünün üzerinden geçerken köprübaşında yazan yazıyı merak edip birine okutturduk. Şöyle diyordu adı bizce meçhul şair: "Hayat, krallarla yoksulların yolunun çakıştığı bir köprüdür."
Sayfa 106Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Zamanı unutmuştuk ve galiba mutluluk zamanı unutmaktı.
Sanki farklı bir âleme dalıyoruz o harfleri dizerken, kalıpları yerleştirirken; yeni basılmış bir kitabın taptaze kokusu inanın fırından çıkmış sıcacık bir somun ekmeğininkinden daha az iştah açıcı değil.
Reklam
Erzsebet'e gelince, zavallı küçük kim bilir hangi nedenle Viyana'da bir haftayı doldurmadan son nefesini vermişti. Belki de zaten hastaydı geldiğinde, böyle düşünmek istiyoruz çünkü ne kadar acımasız olursa olsun hiçbir düşmanın küçücük bir çocuğu intikam aracı yapabileceğine inanmıyoruz. Ama belki de... Yüce Tanrı bizleri böyle korkunç düşüncelerden korusun, insanlığımız dışında her şeyimizi kaybettik, Tanrı onu da elimizden almasın.
199 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Roman içinde sizin de olduğunuz âşinâ zaman ve mekânda geçiyorsa eğer, gene aynı dönemlerin siyah beyaz filmlerini nasıl seyrederseniz, işte öylece okuyorsunuz: Yâni hikayeden çok arkadaki şehir dekorunun, biraz da belgesel tadında, keyfini sürerek; 70’li yılların İstanbul’u, Boğaz… Romanın sessiz, şiirsel ve eşsiz fon müziği… Kitabın başında “Anlatacağımız öykü 1975 Türkiye’sinin İstanbul’unda geçer. Şimdilerde moda olan bir terimle az gelişmiş bir toplumdur 1975 Türkiye’si. Az gelişmişlik kendine özgü bir varoluş biçimidir ki ulusal renge karışır ve yaşamın her kertesinde kendini duyurur. Yürümekten giyinip kuşanmaya, alışveriş etmekten sevişmeye, sanattan bilime, hukuktan politikaya dek her alanda onu başka bir yüzle görürsünüz.” diye başlayan uzunca bir “az gelişmişlik açıklaması” var. Bugünle kıyaslanınca, 40 yılı geçmiş, tabiatiyle bazı farklar olacak… gelgelelim temelde kunt, değişmez bir asıl çekirdeğin yaşını hiç göstermeyen “az gelişmiş” parlaklığıyla bir yıldız gibi dâimî ışıltılarıyla(!) hâlâ ensemizde boza pişirdiğini de görmezden gelmek olmaz. Hâsılı, eski hamam, eski tas. Sade, akıcı… Oktay Rifat şiir gibi yazmış. Şiir deyince ilk hatırıma gelen de: Kadeh Burası dalyan kahvesi Ortalık süt mavisi Apostol bu ne biçim meyhane Tabağımda bir bulut Kadehimde gökyüzü Oktay Rifat Horozcu
Bir Kadının Penceresinden
Bir Kadının PenceresindenOktay Rifat · Yapı Kredi Yayınları · 2019728 okunma
«Hiç bir zaman gözüm tutmadı şu Bedri’yi. Belli dönemin belli aydın tipi. Paçası sıkıştı mı öte yana geçiverir. Yarı aydın, yarı inançlı, yarı namuslu. Hatta hatta paçasının sıkışmasına da gerek yok. Burdan görünür öbür yana yaltaklanır, ne edeceğini bilemez.» Yüzünden bir tiksinti belirtisi geçti. «İğrenç bir dünyada yaşıyoruz.»
Sayfa 294 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
«İnsan düşüncesi sıkıldı mı, olgun bir yemiş gibi balı pırtlıyor içinden.»
Sayfa 296 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Üsküdar’dan çok yolcu binmişti Köprü’ye, kalabalıktı vapur. Selim kalabalığı seviyordu. Bir köylü çocuğu olmasına karşın kent yaşamından, bu harıltı gürültüden hoşlanıyordu. İlginç ve tuhaf buluyordu insanları. Koşullandırılmıştı bu insanların düşünceleri, öfkeleri, sevinç ve kederleri. Uyanık görünseler de aslında uyuyorlardı. «Uyurgezer bütün bunlar!» diye düşündü. Doğru ve namuslu yaşamdan habersiz, ona buna kazık atarak, sinekten yağ çıkarmaya çalışarak, gündelik nafakayı doğrultmak uğruna, gündelik nafaka çıkınca daha çoğunun özlemi içinde, elbirliğiyle bozuk bir düzeni ayakta tutmaya uğraşıyorlardı. Sömürüyü bile bile yürütenlerin, uyanıkların, hinoğluhinlerin elindeydi dizginleri. Aldananlar, aldatanla bir safta sanıyorlardı kendilerini. Bir yanılgıydı bu, bir aldatmaca. Silkinebilseler görüvereceklerdi gerçeği. «Aldatmaca ne kadar açık!» diye düşündü. Demek insanoğlu gözüne batanı görmeyecek kadar kör.
Sayfa 287 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Reklam
199 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
5 günde okudu
Bir Kadının Penceresinden
Bir Kadının PenceresindenOktay Rifat
7.8/10 · 728 okunma
«Bakınca bütün İstanbul’la birlikte bakıyor.»
Sayfa 93 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Küçük şişe rakıdan sonra büyük de dibine inmeye başlayınca, kafalar iyiden iyiye tütsülendi. Rakının çoğunu Nüvit’le Bedri içmişlerdi. Nüvit şimdi bir öfke dalgasına kaptırmıştı kendini. Yüzü alabildiğine güleç, kimin nenin sözü edilse bağıra çağıra sövüyordu. Sağlı sollu politikacılara, aydınlara, kitaplara, dergilere, gazetelere, yollara, apartmanlara, sever görünüp de sevmesini bilmeyen kadınlara sövüyordu. Drug-store’dan, pub’dan, club bilmem kaçtan, snac-bar’dan ve bankadan geçilmiyordu sokaklar. Tümüne birden sövüyordu. Sakallı sakalsız, uzun saçlı, dazlak, bıyıklı, bıyıksız bütün insanlara sövüyordu. Tepedeki evinin çinkoları Kayışdağ’dan esen rüzgârla dökülmüştü. Bütün ahşap evlere, yalılara, apartmanlara sövüyordu. Ayağa kalktı: — Çıkalım! dedi. — Nereye çıkılır bu saatte! Yine sövecekti ki...
Sayfa 116 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Bizimki geceden korkan çocuğun türkü çağırması gibi bir avuntu, diyor. Toplum sorunları avutuyor bizi. Kişisel sıkıntılarımızı unutuyoruz. Oysa herkesin, köydekinin, kenttekinin, bakın bu konuda diretiyorum, bin bir ruhsal sorunu var.
Sayfa 115 - Bilgi YayıneviKitabı okudu
Benim ülkemde acı, kemerlerle, kubbelerle örtülür, korunur, toplumsallaştırılır. Bireysel, sivri acı yok gibidir. Öğreniyoruz. Acemilik sancısı.
Sayfa 21 - ykyKitabı okudu
9,1bin öğeden 9bin ile 9bin arasındakiler gösteriliyor.