Odanın ortalık yerinde bir çukurda bir başka odun ateşi yanıyor, ateşin içinde de iki büyük, yassı taş var. Bu taşların üstünde anne ekmek pişiriyor. Pişirilen ekmek yassı ve mayasız. Doğru dürüst pişmemiş, hamur kalmış bir ekmek bu. Annenin günde iki kere pişirdiği bu ekmek ailenin başlıca besini. Odada, annenin dışında bir büyükanne, üç küçük çocuk, kundaklı bir bebek, bir de öküz var. Hayvanın kaburgaları iyice çıkmış, derisi ise besinsizlikten ölü, kumaşsı bir görünümde. Yerde, öküzün yanında, saman ve gübrenin yaydığı hava daha sıcak olduğu için ortaya konan tahta beşikte iyice kundaklanmış bir bebek uyuyor. (Ne Beytüllahim'de İsa'nın doğduğu ahırın öyküsü, ne de beşiğin üzerinde müzelerde görülen elle yapılmış çiçek süsleri oluşu kurtarabilir bu sahneyi.) Beşikle süt sağarken kullanılan iki küçük ayakçaktan başka eşya yok odada. Yalnız odanın kapıdan en uzak köşesinde, masa yüksekliğinde, oldukça geniş bir kerevet var, bunun üzerine de paçavralarla eski çullar yığılmış. Burası bütün ailenin yattığı yataktır. Kış mevsiminde, uykuyla uyanıklık arasındaki tek ayrım soğuktur. Çulların altında ve koyunların üstünde uyumak insana daha sıcak gelir; kerevetin bir yanında kaldırılıp kapı olarak kullanılan iki tahta parçası bulunmaktadır. Her akşam ailenin yedi baş davarı yatağın altındaki bu küçük ağıladoluşur. Baba eve döndüğü zaman, kerevetin üstündeki yatakta yedi kişi, kerevetin altında da yedi koyun olacaktır.