Öyle bir sevgilim olsun istiyorum ki, ne demek istediğimi bakışlarımdan anlasın. Sözle değil, gözlerimizin bakışıyla anlaşalım. Sonra küçücük bir evimiz, çok değil, iki oda bir salonlu...
Ekonomik buhran dönemi, yoksulluk, göç, makineleşme, sermayenin belli ellerde toplanarak insanları zulüm kıskacına alması ve sürekli artacak üretim çılgınlığının başlamasıyla kapitalizmin doğuşu, sömürü düzeninin oluşmaya başlaması… Bir dönemi yansıtması ve belli olguları çarpıcı bir biçimde anlatması bakımından değerli bir kitap. 1900’lerin ilk
Müslümanlar için 11 ayın sultanı Ramazan ayı,
Hristiyanların Paskalya Bayramını,
Yahudilerin Hamursuz (Pesah, Fıkıh) Bayramını da kucaklıyoruz bu haftalarda..
Bu kutsal günlerin kutsal sayılan yiyeceklerinin ortak gıdasının ‘ekmek’ olduğunun farkında mısınız?
Bizim kültürümüzde Ramazan denilince ilk akla gelen yiyecek “ramazan pidesi”dir.
Günün birinde bir kitap sözlüğü yazmaya yeltenirsem (ki en büyük idealim) karşısına ''nitelikli roman" açıklamasını hiç tereddütsüz gönül rahatlığı ile yazabileceğim muhteşem bir eserdi Nişanlılar...
Derinliği, detayları ve yoğunluğu, kitap hakkında layığıyla bir tanıtım yazısı yazmama mani olacak düzeyde boyumu aşsa da, iki çift laf edip
Zencisi Macarı Cezayirlisi
Kadını erkeği köylüsü şehirlisi
Bütün istediği şu insanların
İnsanca yaşamak
İnsanca ölmek
Biraz hürriyet
Biraz sevgi
Biraz ekmek
Sait Faik, öteki yazarlara kıyasla, çok talihliydi. Geçim derdi yoktu. Ekmek parasını kazanmak için didinip durmak zorunda değildi. Annesi ona her gün belirli bir harçlık verirdi. İçki dışında hiçbir lüksü olmadığından, o parayla rahat idare
ederdi. Böyle bir annesi olması, onun için de, bizler için de bir nimetti. Yoksa, küçük bir çocuk kadar savunmasız olan Sait, yaşam kavgası denilen o kepaze felaket içinde heba olup gidecek ya az sayıda ya da hiç öykü yazmayacaktı.