1909 ve 1910 yıllarında iki kez Finlandiya’yı ziyaret etme fırsatı buldum. Diğer ülkelerden çok farklı bir görünüme sahip olan Finlandiya’nın konumu çok dikkat çekicidir. İnsanlarının düşünceleri, ruhsal yapıları, dünya görüşleri bizimkinden çok farklıdır. Bu insanları inceleyecek olan biri, onların sanki dünyamıza değil de başka bir
Bulgarca Çevirinin Önsözü - Dr. BojkofKitabı okudu
"Evet" diyor, "Nesilleri bu şekilde kurtarmak isteyen bir hizmet şekli bizim en büyük düşmanımızdı." Bu samimi itirafın üzerine, hayretle sunuyorum: "Niçin en büyük düşmanınız Nur hizmeti ve Bediüzzaman Said Nursi'ydi? Halbuki komünizme savaş açmış birçok teşkilat ve dernekler var. Bunlar her fırsatta 'Komünizmi biz durduruyoruz. Eğer bizler olmasaydık, bu vatana bolşevikler girerdi' gibi iddialarda bulunuyorlar. Ve bir kısmı da silâhla, size karşı mücadele ediyorlar. Halbuki Nur talebeleri, hiçbir şekilde kaba kuvvete başvurmuyorlar." Biraz önce sîmasına yayılan tebessüm, bir anda siliniyor ve yeniden ciddileşerek: "Hocam," diyor, tok sesiyle, "bana çok önemli bir soru sordunuz. Bunun cevabını kalbimde tam olarak hissetmeme rağmen, açık şekilde izah ediyorum. Yani Nur hizmeti hakkında bilgim yok demek istemiyorum. Ama şu eserleri bir defa okuyabilsem, eminim o zaman daha detaylı cevaplar verebilirim. "Şu anda hemen söyleyeyim: "Komünizm bir ülkeye girmek isteyince, bazı taktikler kullanır. Bunlar, fakirliği ve yoksulluğu istismar etmek, ekonomik politikiları beğenmemek ve daha iyi bir hayat vaad etmektedir. Bu arada işçilerin sömürüldüğü iddia edilir... Zenginler, çok kötü ve mutlak surette sömürücü gibi gösterilirler. Gençler, inkâr ve şehvet yoluyla aldatılmaya çalışılır. "Bütün bunlara tepki olarak da başta işçi, talebe ve yoksul vatandaşlar sokağa çekilir. Mevcut hükümet zor duruma sokularak bir karışıklık ve isyan hareketine zemin hazırlanır. İşte bu nokta da istenilen kıvam elde edilmiş olur.
Reklam
Bu yüzden bilimin gelişmiş olduğu her yerde din yok olmuştur. Zihnin bilimsel yollarda düşünmek ve yapmak üzere eğitildiği bir yerde din öylece ölüp gider; zihnin çiçekleri orada açmaz artık. Bilimsel zihnin toprağında, dinin tohumunun büyümesine izin vermeyen, onu öldüren bir zehir vardır. Nedir bu zehir? Bilim varoluşun sırrını çözmeye
Tutarsız Politikalarla AB
1997 yılında Lüksemburg Zirvesinde Türkiye'ye aday bile olamayacağı tebliğ edilmiş... Bir yıl sonra 1998 yılında Avrupa Birliği'ne göbek bağı kalmayan Türkiye, özellikle Avrupa Birliği'nin üzerinde çok ısrarla durduğu pkk meselsinin üstüne gidiyor ve pkk'nın başı Öcalan'ı, önce Suriye'den sonra Rusya'dan daha sonra İtalya'dan çıkartıyor... Türkiye AB'ye mesafeli dururken, Türk ekonomisi, Cumhuriyet tarihinde rastlanmamış bir parlak döneme giriyor...1999 yılında Türkiye'yi sarsan bir deprem olayı var...Helsinki Zirvesi'nde siz adaysanız, adaylık usullerini yerine getireceksiniz diyorlar. (Kopenhag Kriterleri)... (Daha sonra 2001 Şubatında yaşanan ekonomik kriz.)
Sen, sen olarak yok olmak zorundasın, o zaman gerçek ortaya çıkar. Gerçeğin ne olduğuna dair hiçbir fikre sahip değilsin, rüyalarında bile. Sen gerçek dışısın ve gerçek dışılıkta yaşıyorsun. Rüyalarda yaşıyorsun, uykuya dalmış vaziyettesin. Uyanışın nasıl bir şey olacağını kavrayamazsın. Yalnızca bir tek şey söylenebilir: Bildiğin hiçbir şeyi
KİM BİR BARDAK SOĞUK SU İÇERSE BENİ HATIRLASIN. Hz. Hüseyin Kerbela, yeniden var olmak için atılmış ölümüne bir adımdır, ölümüne bin adımdır. Âşık olmanın adıdır ölüme en Yüce’nin hatırına. En Yüce’nin hatırına ölümle kıyılmış nikâhtır bu, Hüseyni bir nikâh. “Kerbela, bir feryattır. İkiyüzlülüğe, kaypaklığa ve arkadan vurma alçaklığına
Reklam
759 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.