"Yaz boyunca açmamakta direnen begonviller sonunda vazgeçtiler inat etmekten, teslim oldular ağustos güneşine,
coştukça coştular. Sen adadan ayrıldıktan sonra da dur durak bilmediler, sonbahar boyunca mora kesti bütün bahçe, en çok da sizin teras.
Adaevine taşındığımızda hevesle diktiğimiz begonviller! Bahçemiz begonvillerle dolsun,
hepsi de mor olsun istemiştik. Sonra istedik ki, mezarın da bahçemiz gibi olsun, biz biraz avunalım...
Çocuksu avuntular! Acı, acıklı... Tüm renkler mora çalıyor, gün günden mor, bir eksik mor. Begonviller uzaklarda... Yaz gelecek mi, gelecek mi gerçekten?"
YEŞİL RENKLİ NAMUS GAZI OPERASI
«Hasan Âli Yücel, bu hikâyeyi oyun olarak yazmamı önermişti. Hikâyemi Yücel'in anısına adıyorum.»
Uvertür
Dünyanın tarihi iki milyar dörtyüz milyon yıllık deniliyor. Benim bitmemiş tarihim, şimdilik elli yıllık. Kelebeğin tarihi bir günlük.
*
Arkeologlar yeraltında yeni bir kent buldular. Bu kentte birçok
Bir ada arıyorum. Lodostan, basınçtan, elektrikli havadan, çevre kirlenmesinden uzak. Ilık bir rüzgârı eksik olmuyor yamaçlarında. Silip süpürerek ilahi bir vantilatör gibi tüm düşmanlıkları havadan.
Adanın iklimi: Dostluk. Hiç fırtına göstermiyor barometresi. Ve de meteoroloji raporu her gün şu sözlerle bitiyor: “Yağmur da olsa, kar da olsa aldırma. İçindeki güneş var ya. O yeter de artar sana. O aydınlatır, ısıtır seni, gökteki eksilince.”
Evet böyle bir ada arıyorum dostlarım. Temelli kalmak için değil. Biliyorum bırakmazlar nasıl olsa. İki gün, sadece iki gün. Havasız kalmış bir insanın burnuna geçici olarak bir oksijen maskesi takması gibi, boğuşmaya, dalaşmaya yeniden katılabilecek taze bir direnç stoku kazanmak için ihtiyacım var buna. Dünyanın hiçbir yerinde yok böyle bir ada, biliyorum. Olamaz da. Tabiat-ı eşyaya aykırıdır. Biliyorum, olmadığı için de bari iki gece üst üste o adanın düşünde avunayım istiyorum.
Bazen iyimser düşler de güç vermez mi insana?
BİR ADA ARIYORUM
Bir ada anıyorum. Gürültüden uzak. Sisten ve pislikten uzak. Bir ada ki, kıyılarını berrak deniz okşasın, yumuşak yumuşak. Tuzlu deniz koksun suları. Hani çocukluğumuzdaki gibi. Hani insanlar onu lağım kokutmadan önceki. Korkusuzca gireyim sularına. Kulaçlayayım doya doya engine doğru. Arınsın, dinlensin, “yaylasını alsın”
Çünkü düşler gerçekle
Gerçekler düşle
Anlayınca bir gün buluştuğunu
Geçirir her günceye kısa bir yolculuğu
Ama bir takı eksik gibidir bir sözcükte
Damağın dudağın alışkanlığına karşı
Kalbin atışlarıyla çok uyumlu bir de.
Bu çalışmanın değişik yerlerinde Joachim du Bellay, Nerval, Charles Baudelaire ve Mayakovski gibi dört önemli şair ve kuramcının genç şairlere öğütleri yer aldı. Onları bir araya toplamakta yarar var. Bunlara, Dağlarca'nın öğütlerini ve gerek şair, gerek şiir araştırmacısı olarak elli yıla yakın bir süre şiir üstüne çalıştığım için, kendi
Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun
Beraber olamayız, benim gibi biliyorsun
Bir başka dünyanın insanısın yavrucağım
Sen kendi dünyanın toprağında büyüyorsun
Haklısın, biraz geç karşılaştık
Oysa hiç konuşmadan anlaştık
Bazı şeyler var ki söylenmiyor
Biz senle sözleri susarak aştık
İnsan acılarla kıvransa da
Ve o aşkta bir daha doğsa da
Dünyasını yeniden kursa da
Düşler ve gerçekler ayrı ayrı yaşar