“Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah fî külli lemhatin ve nefesin adede mâ vese’ahü ilmüllah/Allah’ın ilminin kapsadığı şeyler adedince ve (yaratılan her varlığın) her göz açıp kapama ve her nefes alışverişi adedince, her an lâ ilâhe illallâh, Muhammedun rasûlullâh....” diye 3 defâ, sonra da; “Külillâhümme innî es’elüke bi nûr-i vechillah-il-azîm.” sonra da; “Estagfirullah el-azîm el-kerîm ellezî lâ ilâhe illâ hüvel hayyül kayyûm Gaffâr-üz-zünûb. Yâ zel-celâli vel-ikrâm.” diye buyurdular. Sonra da Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem bana; “Ey Ahmed! Yer ve göğün hazînelerini sana verdim. O da bu zikir, salevât ve istigfârdır.” buyurdular. Çok iltifât ve teveccühlere mazhar oldum.
ilk dönem müslüman türklerin islami terimleri adlandırmasına dair.
Allah lafzı, XV. yüzyıl ve öncesinde yapılan tercümelerde geçmez. Allah lafzı yerine Doğu Türkleri Tenri; Oğuzlar Tanrı kelimesini kullanır. Allah'ın adları çoğunlukla Türkçedir:
el-'afuvv "affeden" keçürgen; el-'azim "yüce" ulug; el'aziz "aziz" yiryen; el-ahad "tek" yalguz; el-bari
“Vur Ali'nin elindeki kılıç aşkına
Duası gökleri tutan pir aşkına
Ey kapıları açan ordu, vur bugün
O apaçık fethi haber veren müjde aşkına
Vur küfrün dünyasına hilalin yükselmesi için
Gelmiş bu cihan fatihi süvari aşkına
Düşsün çelengi Rum'un, eğilsin Frenk'in başı
Vur Türk'ü gönderen ilahi el aşkına
Son gücünle vur ki açılsın bu surlar
Şafak hücumunda duyulan tekbir aşkına
Yâ Settâr, yâ Cebbâr, yâ Gaffâr
Yâ Allâh.”