Fethi Okyar, Babıâli’nin, Kiliseler Kanunu ile Yunan Kilisesi ile Bulgar Eksarlığı’nın aynı dini makama bağlılıklarına imkân veren yasayı kabul ettiğini duyunca da Sultan Abdülhamid’in başını iki eli arasına alıp; “Eyvah! Şimdi Yunanlılarla Bulgarların el ele üzerimize çullanmalarını bekleyin... Ben bu birleşmeye otuz sene bin bir bahane ve sebep ile mani olmuştum” dediğini aktarmaktadır.
II. Abdülhamid'in Kiliseler Kanunu'na tepkisi
Müslüman kuvvetli olmak borcundadır. Hem kendi inanç ve medeniyeti korumak, hem zulmün insanlığa el koymasına mâni olmak için.
Said Nursi'nin medrese hayatı
Ciddi bir şevk ile tahsili gözüne aldı ve bu niyetle nahiyeleri İsparit Ocağı dahilinde bulunan Tağ Köyünde Molla Mehmed Emin Efendi'nin medresesine gitti fakat fazla duramadı. Hâle-i fitriyeleri icabı, daima izzetini koruması ve hatta amirâne söylenen küçük bir söze dahi tahammül edememesi; medreseden ayrılmasına sebeb oldu. Tekrar
Sayfa 28 - Süleymaniye vakfıKitabı okuyor
AHMAKTAN KAÇIYORUM
Hazret-i Îsâ, sanki kendisini bir aslan kovalıyormuş gibi canhıraş bir şekilde kaçmaktadır. Adamın biri, bu hâle hayret ederek ardından koşar ve seslenir: “–Hayrola, ürkütülmüş bir kuş gibi çırpına çırpına niçin ve nereye kaçıyorsun? Arkanda kimse yok ki!” der. Îsâ -aleyhisselâm- o kadar hızlı koşmaktadır ki, acelesinden adamın suâline cevap
İnançsız toplumların merhameti yoktur. Hem, müslüman toplum, neden inançsız toplumların merha- metine muhtaç olsun? Asıl inançsızlardır ki, müslüma- nın merhametine muhtaçtırlar. Müslüman kuvvetli olmak borcundadır. Hem kendi inanç ve medeniyetini korumak, hem zulmün insanlığa el koymasına mâni olmak için. Müslüman, inançsızdan evvel davranıp eşya ve tabiat kuvvetlerine hâkim olmalı, sahip çıkmalıdır. Allah'ın halifesi olarak, bu, onun ödevidir.
Sayfa 53 - Diriliş yayınlarıKitabı okudu
Müslüman kuvvetli olmak borcundadır. Hem kendi inanç ve medeniyetini korumak, hem zulmün insanlığa el koymasına mani olmak için.
Birilerinin, 'delili söylesem anlar mısın? ve avam halk delilden ne anlar' veya buna benzer bir şey söylemesi seni delil sormaktan alıkoymasın. Rasulullah (s.a.v) in '...İnsanların heybeti hakkı bildiğiniz vakit söylemekten asla size mani olmasın...' Buyruğuna uyarak, hocalarımız ve alimlerimiz, ne kadar bilgili olurlarsa olsunlar onların ilimleri ve heybetleri onlara en tabi hakkımız olan delil sormamıza asla mani olmamalıdır.
Sayfa 8
A-Cezalandırmada Hâkim Prensipler
1-Cezâ, suçu önleyici mahiyette olmalıdır. Ağır suçlar için hafif cezaların verilmesi, bu maksadı bertaraf eder. Bu sebeple İslâm hukukunda, bilhassa bazı mühim suçlar için ağır cezâlar konulmuştur. Vâkıa bu cezaların tatbiki son derece zor şartlara bağlanmıştır ve İslâm tarihinde de nâdir infaz olunmuştur. Ancak cezaların ağırlığı, bahis mevzuu
Müslüman kuvvetli olmak borcundadır.Hem kendi inanç ve medeniyetini korumak, hem zulmün insanlığa el koymasına mani olmak için.
Müslüman kuvvetli olmak borcundadır. Hem kendi inanç ve medeniyetini korumak, hem zulmün insanlığa el koymasına mâni olmak için.
Aşağıdaki yazı, 1312 [m. 1894] senesinde, Almanyada Würzburg şehrinde neşr edilmiş olan ve Prens Salvator, Prof. Graus, teolog Kirchberger, baron von Bibra, Bayan Threlfall tarafından hâzırlanan (Spaneien = İspanya) ismindeki eserden alınmışdır: (İspanyada en mühim şehrlerden biri, Cordoba (Arabca ismi: Kurtuba)dır. Bu şehr, Arab Endülüs
Sayfa 385 - Hakikat KitabeviKitabı okudu
Müslüman kuvvetli olmak borcundadır. Hem kendi inanç ve medeniyetini korumak, hem zul­mün insanlığa el koymasına mâni olmak için. Müslüman, inançsızdan evvel davranıp eşya ve tabiat kuvvetlerine hâkim olmalı, sahip çıkma­lıdır. Allah’ın halifesi olarak, bu, onun ödevidir.
Mani dinini Hıristiyan bir görüntüyle sürdüren Katarlar, 12. ve 13. yüzyıllarda Batı Avrupa'da ortaya çıktılar. İyi-kötü karşıtlı ğı, madde dünyasının kötü oluşu, Mani dininde olduğu gibi, Katar inancında da temel kabullerdir. Dünya tutkularından arınıp yeniden Tanrı'yla birleşmeyi savunan Katarlar. Hallac-ı Mansur'la aynı yolun yokuşudurlar. "Katar" sözcüğü, Yunancada "arınmış" demektir. Mani toplumu gibi, Katar toplumu da, rahipler ve inananlardan oluşuyordu. "Kusursuz" diye adlandırılan rahipler, inanca uygun yaşayan, yani dünyadan el etek çekmiş kimselerdi; inananlar ise, toplumun büyük kesimi olup bunlar dünya işleriyle ilgilenebilirler, evlenebilirlerdi.
Samimiyet Delilleri
Emile Dermenghem: Hz. Muhammed, çoğu kez şiddetli açıklara düçar olurdu. Hatta bir gün, bir ölçü arpa almak için zırhını bir Yahudi'ye rehin verip ondan borç para almıştı. Vefat ettiğinde bu zırh hâlen o Yahudi'de rehin idi. Margoliouth: "Peygamber öldüğünde de onun zırhı, borcuna karşılık bir Yahudi tarafından alınmıştı. 1. Bunun zırh olması, yoksulluğun şiddetini gösterir. 2. Ölümünün de böyle olması, gücü eline aldıktan sonra da fakirce yaşadığını gösterir; çünkü olay maddi zorlukların had safhada olduğu dönemlere ait değildir. 3. Böyle şiddetli bir yoksullukta -yapılsa hiçbir güç mâni olmayacak ve kınamayacak olmasına rağmen azınlık durumundaki Yahudi'nin malına el konulması yerine, borç alınması toplumun adalet yapısını gösterir. 4. Azınlığa mensup bir şahsın, devlet başkanına borç verecek kadar zengin olması iktisadi adaleti gösterir.
Sayfa 247 - İnsan YayınlarıKitabı okuyor
Resim