Yıl, 1919,
Mayısın on dokuzu.
Ufukta duran gemi gitgide yaklaşıyor
Sanki harlı bir ateş
Yakıyor ruhumuzu.
Beklemek üzüntüsü her gönülden taşıyor.
Üzülmemek elde mi?
Hız yüklü, inanç yüklü, umut yüklü bu gemi!
"Evet," dedi. "Söylediklerinde haklısın. Doğal olarak savaş çıkacak yine, bunu bilmek için gazete okumak gereksiz. Üzülmemek elde değil kuşkusuz, ama neye yarar. Nasıl davranırsa davransın, gün gelip öleceğini bilen insanın, ölecek olmasından üzüntü duyması gibi bir şey bu. Ölüme karşı savaş, sevgili Harry, her zaman güzel, soylu, olağanüstü ve saygın bir çabadır; savaşa karşı savaş da öyle. Öte yandan, böyle bir savaş her zaman için umutsuz bir Don Kişotluktan başka bir şey değildir."
“Belki doğrudur bu söylediğin!" diye yükselttim sesimi, ateşli bir tonla. "Ama hepimiz günün birinde ister istemez öleceğiz, dolayısıyla şöyle olmuş, böyle olmuş fark etmez gibi düşüncelerle yaşamı sığlaştırır, aptalca bir şey yapıp çıkarız. Ne yani, her şeyi kaldırıp bir kenara mı atalım, bütün usumuzdan, bütün çabalarımızdan, bütün insanlığımızdan el çekip açgözlülüğün ve paranın eskisi gibi saltanatını sürdürmesine göz mü yumalım ve önümüzdeki bir bardak birayı yudumlayıp ilk seferberliğin ilanını mı bekleyelim?"