Sadece yazık olmuş diyorum. Gerçekten yazık olmuş. Böyle muhteşem bir kitabın yarım kalmasına bir kitapsever olarak üzülmemek elde değil. Eğer yazar intihar etmeyip de kitabını tamamlayabilseydi, bana göre Clarissa, Dünya Edebiyat tarihinin savaş karşıtı eserlerinin en büyüğü ve en önemlisi olurdu.
Başta da söylediğim gibi Stefan Zweig'in
Fransız yazar Emile Zola’nın ‘’Nasıl Ölünür’’ adlı eseri biz okuyuculara mecburen şu soruyu sormaya mecbur bırakıyor: Ölüm dediğimiz ve herkesin önünde sonunda eline alacağı bu tek yönlü gidiş bileti, gerçekten de herkesi sanıldığı gibi eşit kılıyor mu? Ölüm zengine ayrı fakire ayrı mı davranıyor? İşte Emile Zola’nın bu eserinde beş ayrı sınıfın
...
Az önce gezindiğim bir sitede Ahmet Kaya'yı konuşan bir yazıda şu cümleye denk geldim "Kürt olmasına rağmen müziği ile herkesin beğenisini kazanan Ahmet Kaya..." nedir bu? Övmek mi yermek mi?
"Kürt olmasına rağmen..." bu cümleyi takmamak cümleye üzülmemek elde değil. Ama buna şaşmadığımı da belirtmek istiyorum. Çünkü Kürtler'i ötekileştirme politası sürekli vardı. Aydınları bile kitaplarında ötekileştirirken, bununla kalmayıp aşağılamaya çalışırken(#33585567) aydın olmayan kendini fikri anlamda geliştirmeyen bir insandan ne karşılığı bekliyoruz ki?
Toplumun yobaz empozeleri ile gelişen bir neslin "öteki" leri anlaması olanaksızdır. Şimdi biri de kalkıp şu yorumu da yapar "kendinizi siz ötekileştiriyorsunuz böyle" diyerek... Hayır arkadaşım, artık tutmaz bu lafların.
Kimliğini savunupta tepki alan Kaya'yı, sokaklarda sövüp, gizli gizli dinleyenlerden de haberdarız...
"Size rağmen"
Gururla dinliyoruz. İyi doğmuşsun Ahmet Kaya...
Merhaba canımmm dostlarımm. Gününüz güzel geçmiştir şu ana kadar umarım. Ve malum gün daha bitmedi. O yüzden gecenizin de güzel geçmesini diliyorum şimdiden. Kitabın kapağına bakalım ilk olarak siz ne görüyorsunuz bilmiyorum hiç. Ama ben üzgün, kırgın, belki biraz da kızgın ama kızgınlığı en çok kendine olan bir adam görüyorum. Bu kitap adından
"Tek bir hakkın olsa, unutmayı mı yoksa hatırlamayı mı seçerdin?” diye başlıyor roman. Bununla beraber romana çok iyi bir giriş ve çok iyi bir ilk bölüm sunuyor okura Tahincioğlu. Birçok insan bu soruyla hayatlarını sürdürmüşlerdir. Unutmak mı, yoksa hatırlamak mı? Sanırım biri olmadan ötekisi de olmuyor. İnsan yaşam içerisinde ikisine de
Selamûn Aleyküm...
Başımdan geçen bir hadiseyi nakletmek istiyorum.☺ Öncelikle bu yazı hiç bir polemiğe zemin değildir sadece içimdekileri dökmektir amacım.
Dün bir mesaj aldım baya uzun yazmış bir arkadaş. Kendisini bilmem tanımam. Takipleşmiyiruz da. Mesajı okumaya başladım. Kendisi baya kızgın öfkeli. Öyle şeyler yazmış ki üzüldüm.
Merhaba kitapsever arkadaşlar…
Ercan Kesal ile ilk tanışmamız oldu Peri Gazozu. Kitap ismini babasının yaptığı ve sattığı gazozlardan almış; ama gel gelelim kitapla büyük bir alakası yok denilebilir. Ercan Kesal Radikal Gazetisi’nde yazmakta ama asıl mesleği doktor olan yazarımız sinema işinde ise büyük başarılar göstermekte… Biyografi için :
Bu bildiğimiz sigara yaprağı kapağı , Üzerinde, kağıt markası tanıtımı vs yazar , Çok defa denk gelmişliğim oldu “BÜYÜKLERİMİZ “ yerde yaprağı gördüğünde almış ÖPMÜŞ ya koynuna sokmuş ya da bir duvar deliğinde saklamaya çalışmış, sırf Arapça diye !!
ŞİMDİ bu “ BÜYÜKLERDEN “ milyonlarcası 50 gün sonra oy kullanacak !
Üzülmemek,haykırmamak elde mi !
Gözleriniz hanımefendi
Güzel gözleriniz var
Okyanuslar kadar derin
Denizler gibi mavi
Yorgunum hanımefendi
Canımdan bezdim bugün
Kendimden sıkıldım
Başımı koyduğum yastık
«Güzel bir gardrop gibi mi? Arkası gene de uydurma bir tahta parçasıyla kapatılmıştır. Görünmez diye ... Görünmeyeni, gösterilmeyeni, bilmek gerekir. Çünkü, gardrobu satarken sırtını döndürmezler hiç..''
Tesadüfen rastladığım ve okudukça hayran olduğum küçük bir hikaye. Acı gerçekler kavramını en çarpıcı şekilde hissettiğim bir hikaye oldu diyebilirim. En derine, insanların, ilişkilerin 'dark side' ına iniyor yazar. Ve bunu çok ustalıkla yapıyor. Karamsar bir hava var eserde. İlk satırlardan o duyguyu hissediyorsunuz. Hatta 2 gündür bu duygudan çıkamadım denilebilir. Kadınların toplumdaki yerinin aslında hiç değişmediğini, hep bir adım geride olduğunu hatırlattı bu kitap bana. Ne kadar da tüm eşit haklara sahip olduğumuz söylense de, toplumun bize dayattığı değerler, bizi insan olarak hep 2ci planda tutmaları, bedelleri hep daha ağır ödememiz, korkularımız, kaygılarımız ve erkeklerin bir çoğunun toplumdaki itici tavırları ve söylemleri.. Okurken kızmamak elde değil.. Üzülmemek de.. Bir çok şeyi hatırlattı bana.. Haksızlıkları... Toplumda rastladıklarımızın en önde gelen bulgusunu: haksızlığı.. Çekilmez bir şey..
Bir mutluluk tanımı var kitapta.. Bu tanımı kendimde ve bir çok kadının dünyaya bakışında daha çok gördüm ben:
''Yarından emin olabilmektir gerçek mutluluk ..''
Keşke bunu her kes anlasa... Güzel kitap, sorgulatır her şeyi..
Evlilik ŞirketiBekir Yıldız · Everest Yayınları · 2010242 okunma