İyi bir yazar gerçekle kurmaca arasında sıkışıp kalmaz, onun tercihi baştan bellidir. Hayat beklese de olur çünkü. Roman bekle­mez ... Bresson fo toğraf için "Güzel değilse yeterince yakın değildir" der ya, bu roman için çok daha uygun bence. Yaklaşmaktan kork­ma. Fırtınanın içine gir ve oradan konuş. Girerken bir parantez aç­mayı unutma ama ... Orada kısılıp kalırsın yoksa. Delilik ile roman yazmak arasındaki "tek" fark budur: Romancı parantezi gözetir, deli açık unutur onu.
Sayfa 184 - Hep kıtap Kasım 2017Kitabı okudu
romanın başındaki kahraman ile sonundaki kahraman aynı olamaz. Kahraman dönüşmek zorundadır. Bence okur da dönüşmeli. Hatta yazar da, İsmail Güzelsoy
Sayfa 110 - Hep kıtap Kasım 2017Kitabı okudu
Reklam
kemalistler kemalistler demesi birilerini hatırlattı
Anadolu'dan kaçıp İstanbul'a sığınmış olduğunu ileri süren Ömer Kazım adında bir yazar, 31 Temmuz 1922 günü, yani Büyük Zafer'den tam bir ay önce şunları dünyanın bilgisine sunmuştu: "Kemalistler Türkiye'nin en tehlikeli düşmanlarıdır. (. . .) Kemalist megalomani ve yabancı düşmanlığı Kuvayı Milliye'nin esasını oluşturur (. .. ) Yorgun ve bitkin kardeşlerimiz şu anda, Helen ordusu tarafından işgal edilmiş olan bölgede yaşayanlara gıpta ile bakıyorlar. Yunanlılar en azından adaletini kabul etmek gereken bir yönetim uyguluyorlar. Böylece kendi bölgeleriyle, seferberlikleri, sonu gelmez soruşturmaları, zorla borç almaları, espiyonlama sistemleri, işkenceleri, sıkı yönetimleri ve idam sehpaları ile Türklerin yaşamını Hıristiyanlarınkinden de daha zor hale getiren Kemalist yönetimin günlük dramı arasındaki farkı vurgulamak hususunda hayli akıllıca davranmışlardır. İki yıldan beri Yunanlılar moral bir sızma peşindeler; iki yıldan beri Kemalistler ise, Türkleri Türk olmaktan iğrendiriyorlar." Bu tepki, 1921 Ağustos'unda Sakarya'dan az önce ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için ilan edilen "Tekalifi Milliye Emri" ile ilgilidir. Zafer, halktan asker verme dışında imkanlarının sonuna kadar maddi yardımı da gereksindiriyordu. Bunların sağlanması savaş koşullarında tabii ki yumuşak değil, sert yöntemlerle gerçekleşiyordu. Maddi refahını kaybetmemek pahasına bağımsızlığını fedadan sıkılmayanlar için bu şüphesiz bir eleştiri konusuydu.
Sayfa 204Kitabı okudu
Tales ve Anaksimandros'un Bilime katkıları
Eski Çağ literatürü, Miletos'lu Tales'in Mısır'a gittiğini ve orada, Nil sellerinden sonra kadastrocuların arazi tespitlerini yenilerken bazı geometrik kurallar kullandığını görerek bunların aslında ispat edilebilecek ilişkilerin ifadeleri olduğunu fark ettiğini yazar. Tales ispat edilebilecek bu ilişkileri teorem haline getirmiş,
Anadolu'dan kaçıp İstanbul'a sığınmış olduğunu ileri süren Ömer Kazım adında bir yazar, 31 Temmuz 1922 günü, yani Büyük Zafer'den tam bir ay önce şunları dünyanın bilgisine sunmuştu: "Kemalistler Türkiye'nin en tehlikeli düşmanlarıdır. (…) Kemalist megalomani ve yabancı düşmanlığı Kuvayı Milliye'nin esasını oluşturur (…) Yorgun ve bitkin kardeşlerimiz şu anda, Helen ordusu tarafından işgal edilmiş olan bölgede yaşayanlara gıpta ile bakıyorlar. Yunanlılar en azından adaletini kabul etmek gereken bir yönetim uyguluyorlar. Böylece kendi bölgeleriyle, seferberlikleri, sonu gelmez soruşturmalar, zorla borç almalar, espiyonlama sistemleri, işkenceleri, sıkı yönetimleri ve idam sehpaları ile Türklerin yaşamını Hristiyanlarınkinden de daha zor hale getiren Kemalist yönetimin günlük dramı arasındaki farkı vurgulamak hususunda hayli akıllıca davranmışlardır. İki yıldan beri Yunanlılar moral bir sızma peşindeler; iki yıldan beri Kemalistler ise, Türkleri Türk olmaktan iğrendiriyorlar." Bu tepki, 1921 Ağustos'unda Sakarya'dan az önce ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için ilan edilen on "Tekalifi Milliye Emri" ile ilgilidir. Zafer, halktan asker verme dışında imkanlarının sonuna kadar maddi yardımı da gereksindiriyordu. Bunların sağlanması savaş koşullarında tabii ki yumuşak değil, sert yöntemlerle gerçekleşiyordu. Maddi refahını kaybetmemek pahasına bağımsızlığını fedadan sıkılmayanlar için bu şüphesiz bir eleştiri konusuydu.
Sayfa 204 - Boyut YayınlarıKitabı okudu
Emperyal Irkçılık: Amaç Koparmak
Elbette ki bu kasıtlı bir siyasetti. William Makepeace Thackeray, Hindistan'ın 'gururlu, derin düşünceli ve bağımsız' ruhunun baskı altına alınması gerektiği kanaatindeydi: "Bu özellikler doğrudan çıkarlarımızın aleyhinedir. General, devlet adamı ya da hukukçuya değil çalışkan çiftçilere ihtiyacımız var." Irkçılık hemen
Reklam
_Derin acılar, insanı seçkinleştirip diğer insanlardan farklı kılar. _Wagner, çok derin acılar çeken biri – diğer müzisyenlerden üstün yanı da bu. Her alanda Wagner'e ve bestelediği müziğe hayranım. _Derin acılar çekmiş her insanın ruhsal iğrençliği ve gururu, bir kişinin ne kadar acı çektiği, neredeyse onun değer dizgesi içerisindeki yerini
Ataerkil toplumda kadın yazarlık
Romancılar ataerkil düzene duydukları isyanı açıkça değil de kaçık bir kadın karakter aracılığıyla dile getirirler. Bir yanda yapıtın kadın kahramanı melek prototipini temsil ederken, deli kadın 'canavar' prototipine uyar ve aslında bu ikisi yazarın bölünmüş kişiliğini, iki ben'ini dramatize ederler. Çünkü yazar kadın, gerçekte ne olduğu ile ne olması istendiği arasındaki bölünmüşlüğü yaşamaktadır ve yapıtın karakterleri bu yaşantıyı sergiler.
Sayfa 236Kitabı okudu
Peki, Mustafa Kemal’in modernizasyon hamlesini hayata geçirebilmesinin önündeki engeller neydi? Evvela, karşısında bir millet yok. Kimsin dediğin zaman ben Müslümanım, diyor insanlar. Bir Osmanlı milletler karmaşası var ki, tamamen dine dayanıyor. Ülke içerisindeki Müslüman olmayan faktörler Avrupa ile nispeten temaslarını muhafaza edebilmişler,
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Reklam
Bir yazar kinci bir adamın duygularını başarı ile dile getirdi diye kendisinin de kinci bir adam olarak bu duyguları yaşamış olması gerekmez: Kinci bir adamın psikolojisini kavraması, duygularını tasavvur edebilmesi ve bunları dile getirebilecek kadar usta olması gerekir.
Sayfa 131 - Cem Yayınevi/8. Baskı
Eleştirel teori düşündüğümüzden de kapsayıcı
Günümüzde eleştirel teoriyi ele aldığımızda eleştirinin kaynakları ve eleştirinin yöneltildiği durumlar/konumlar/kavramlar bağlamında geniş bir yelpazeden bahsetmek mümkündür. Bu yelpaze, Freud’dan Lacan’a uzanan bir süreç bağlamında psikanalitik eleştiriden', sınıfsal ve ideolojik olandan yola çıkan bir eleştirel tutum olarak Marksist eleştiriye; oradan da patriyarkanın çözümlenmesini ve kadın erkek dikotomisine son veril­mesini amaçlayan feminist eleştiriye dek uzanır. Bunun yanında edebî metinler üzerinden dilin kullanımı ile ilgili eleştiriler, okuyucu-yazar arası ilişkileri konu edinen eleştiriler, yine dilbilim ve antropolojiden yola çıkan yapısalcı eleştiri ve bu yapıların çözümlenmesini salık veren dil- edebiyat-kimlik ilişkisi bağlamında yapısökümcü eleştiri söz konusudur. Ayrıca tarihsiciliğin eleştirisini de içeren kültürel eleştiri, kadın-erkek dikotomisini aşma noktasında yeni bir açılım sağlayan queer eleştiri, Amerika’da yaşayan siyahilerin başlattığı eleştirel ırk teorisi, gene Ame­rika’daki eleştirinin diğer toplumlar ve kıtalarda nüksettiği postkolonyal eleştiri de eleştirel teorinin son dönem konuları arasında yerini almıştır.
Sayfa 139
Diyalektik Kıyas Teorisi
_Burhan, tüm şüpheleri ortadan kaldıracak açıklıkta ve itirazlara yer bırakmayacak kesinlikte bir kıyas ve delildir. Kesin ve zorunlu bilginin ilke ve kurallarını vermekte, felsefeyi mükemmel hale getiren kaideleri içermektedir. Bu bakımdan da o, mantığın en yüce bölümü olmaktadır. _Burhan, 3 çeşittir: _1- Varlık burhanı. (Tez) _2- Sebep
Özetle Şiîler
Miras yoluyla gelen,mevcut geleneksel dine inanan veya inanır gibi görünen birçok kimse, ben ve benim gibilerin düşünce ve değerlendir- melerini eleştirirler.Öyle ki sadece din ile ilgili düşünce ve tahlillerimizi eleştirmekle kalmazlar; en ufak bir şeyi dahi gözden kaçırmazlar."Neden kıravat takıyorsun? Niye sakalını kesiyorsun? Neden konuşmalarında yeterince salâvat getirmedin? Kitaplarında neden Ali geçen her yerde 'Aleyhisselatu vesselam' ve Peygamber'in adının geçtiği her yerde 'Salavatullahi aleyhi ve âlihi ve sellem' yazmadın?" gibi.Neden Ömer ve Ebubekir'in zikredildiği yerde küfür etmedin ve hakaretler yağdırmadın?! Daha ötesi niye kürsüye çıktın ve kürsüde konuşma esnasında neden su içtin?! Neden,neden, neden?... Onların toplumsal hayatında, düşünce dünyalarında,dinî ve manevî yaşamlarında meydana gelen ve onları kızdırıp dehşete düşüren tehlikelerin en büyüğü,hataların en korkunç olanı,yoldan sapmışlığın, uyumsuzluğun ve tahammül edilemez çöküşün en âlâsı işte bunlardır(!) Onların eleştiri ve tedirginliklerinin temeli bunlardır. Bunları kitaplarda yazdılar. Bunu yazanlar da yazar ve fazilet sahibi kimselerdir(!) Onlara göre son zamanlarda İslam'a yönelen tehlikeler bunlardır.Bu tehlikeler de ortadan kaldırılırsa,artık gönül rahatlığına kavuşacak,dinî,vicdanî,düşünsel ve toplumsal huzura erecek ve gözleri arkada kalmadan huzur içinde yaşayacaklar.
Sayfa 11-12Kitabı okudu
85 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.