bütün yayımcıların yüzde doksanının başlıca niteliği başarısızlıktır.bir yazar olarak hepsi başarısızlığa uğramışlardır.onların masalarının başında oturmayı, satışlarına ve dergi sahiplerine köle olmayı,yazma mutluluğuna yeğ tuttuklarını sanma.hepsi yazmaya çalışmış ama başaramamıştır.işte işin paradoksal yönü de burada.edebiyatta başarıya giden merdivenin her basamağı, edebiyatın başarısız yaratıkları,bu polis köpeklerince korunur.yayımcılar ,yayımcı yardımcıları , bunların çoğu,sonra gazete ve dergilerin düzeltmenleri, bunların hemen hemen hepsi , yazı yazmayı denemiş ama becerememiş insanlardır.ama yine de yeryüzündeki bütün yaratıkların içinde bu iş için en uygunsuzu olan onlar neyin yayınlanıp neyin yayınlanmayacağına karar verirler.hiçbir yenilik getiremeyeceklerini, içlerinde o tanrısal ateşin yanmadığını kanıtlayan bu insanlar yenilikleri ve dehaları yargılarlar.onların ardından daha kalabalık bir başarısız kimseler güruhu olan redaktörler gelir.bana onların şiir ya da öykü yazmaya kalkışmadıklarını , böyle bir şeyi akıllarından bile geçirmediklerini söyleme.çünkü hepsi bu işi denediler ve başaramadılar.ama sen benim redaktörlere ve eleştirmenlere ilişkin fikirlerimi bilirsin.büyük eleştirmenler vardır ama bunlar kuyruklu yıldızlar kadar enderdir.eğer bir yazar olarak başarısızlığa uğrarsam o zaman yayımcılık yapmaya hak kazanırım.ne olursa olsun öyle de geçinip gideriz.
Belki de eleştirmenler haklıdır. Estetiğin dünyasında, akıl neredeyse her zaman algıdan sonra gelir.
Wabi - Sabi
Wabi - Sabi
Reklam
128 syf.
8/10 puan verdi
·
7 günde okudu
Aklı Başında Her İnsan Biraz "Deli"dir
Not: Bu inceleme, bir incelemeden çok daha fazlasıdır. Yazım uzun olduğu için ve anlaşılma kolaylığı sağlamak adına sekiz bölüme ayırdım ve böylece daha ilgi çekici olduğunu düşündüğünüz yerlere gidip okuyabilirsiniz: – Giriş – Kitapla İlgili Düşüncelerim – Nietzsche'nin Ailesinin Sağlık Geçmişi – Nietzsche'nin Sağlık Geçmişi – Turin
Nietzsche Neden Delirdi?
Nietzsche Neden Delirdi?Ayşe Şirin Çakmakçı · Scala Yayıncılık · 20242 okunma
Sonuçta neden inanılmasın? Hiç kimsenin inanmaya zorlanamayacağı gibi, aynı şekilde hiç kimse de inanmamaya zorlanamaz; ama buna benzer tartışmaların bizi doğru anlayış tarzına yönelttiği aldatmacasıyla kendimizi tatmin edemeyiz. Kabul edilmez özür diye bir şey varsa, bu işte odur. Cehalet cehalettir; cehaletten herhangi bir şeye inanma hakkı
Batılı eleştirmenler...Kur'an'ın çifte standart uyguladığından şikayet edilir: Örneğin miras kanunu, bir kadının erkek kardeşinin (aile kurmak için mehre ihtiyacı vardır) aldığının sadece yarısını alabileceğini bildir­mektedir. Yine, kadınların kanun önünde tanıklıklarına izin verilmekte ama erkeklerin tanıklığının yarısı kadar değerli kabul edilmektedir. Yirminci yüzyıl açısından bakıldığında -- şimdi bile kadınlara eşit haklar tanınması için mücadele verildiğini unutmamamız gerekir - Kur' an' daki bu kanun yasaklayıcı, kısıtlayıcı gibi görünmektedir. Ama yedinci yüz­ yıldaki Arabistan' da tam bir devrimdi. İslam öncesi çağda kız bebekler öldürülürken, kadınlar hiçbir hakka sahip değilken hayatın kadınlar için nasıl olduğunu bir düşünelim. Tıpkı kö­leler gibi, kadınlara da yasal kimlikleri olmayan aşağı var­lıklar gibi davranılıyordu. Böylesine ilkel bir dünyada Hz. Muhammed'in kadınlar için yaptığı şey son derece sıra dışıy­dı. Bir kadının tanıklık yapabilmesi ya da kendi adına miras hakkı olması fikri, son derece şaşırtıcı ve hatta bazıları için akıl almazdı. Hıristiyan Avrupa'da da kadınların benzer hak­lara sahip olabilmek için on dokuzuncu yüzyıla kadar bekle­mek zorunda kaldıklarını unutmamak gerekir:
Sayfa 295 - Koridor Yayıncılık.
Virginia Woolf
Ne var ki geçerli olan erkeklerin değerleridir. Kabaca söylersek, futbol ve spor 'önemlidir'; modaya düşkün olmak, giysiler satın almaksa 'önemsiz'. Ve kaçınılmaz olarak bu değerler hayattan alınıp kurmacaya taşınırlar. Savaşı konu edindiği için bu önemli bir kitap, diye karar verir eleştirmenler. Bu kitapsa önemsiz, çünkü bir salondaki kadınların duygularını konu edinmiş. Bir savaş alanı sahnesi bir mağazadaki sahneden daha önemlidir- her yerde ve çok daha az göze çarpacak biçimde değer farklılığı mevcuttur.
Sayfa 81 - Sia YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Yine de saplantı madalyonunun olumlu bir yüzü var: Üretken­lik. Shakespeare her biri ortalama üç saat süren 37 oyun ve 154 sone yazdı. Bir insanın tek başına bunların altından kalkamaya­cağını düşünen bazı eleştirmenler Shakespeare'in dramlarını bir ekibe ya da yazı komitesine mal ediyorlar. Bu eleştirmenler muh­temelen Leonardo'nun yüz bin çizimini ya da on üç bin sayfalık notlarını, Bach'ın bir haftada yazdığı üç yüz kantatı, Mozart'ın otuz yılda yaptığı sekiz yüz besteyi (aralarında birkaç tane üç sa­ atlik opera da var), Edison'ın 1.093 patentini, Picasso'nun yirmi bin sanat eserini ya da Freud'un yüz elli kitap ve makalesi ile yirmi bin mektubunu da hiç duymamışlardır. Einstein 1905'te yazdığı beş makaleyle tanınıyor ama bunun dışında 248 makale daha yaz­ mıştı. Saplantılı üretkenlik dehayı inkar etmek için bir sebep değil, bir deha alışkanlığıdır.
Antropoloji, psikoloji ve tarih gibi alanlarda yazılan eserleri herkes okuyabilir ancak dönemin kaynaklarının kısıtlamalarını bilen bir tarihçi, yerel kabilelerle uzun yıllar temas kuran bir etnograf ya da birçok hastayla haşır neşir olmuş bir psikiyatrist, bu eserlerin oluşma aşamalarını ve yazarların yapmak zorunda kaldıkları stratejik tercihleri daha iyi anlayacaklardır. Üretici ile pasif tüketici arasındaki farkı, yönetmenlerle eleştirmenler arasındaki tansiyondan da görmek mümkündür.
Sayfa 313Kitabı okudu
Büyük eleştirmenler, yazarların nasıl iyi eserler yazabileceklerini çok iyi bilirler ama iyi yazarlar, iyi yenilikçi ve büyük eserleri nasıl yazdıklarını asla bilemezler.
408 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
27 günde okudu
Cathy’sini deli gibi seven canım Heathcliff, ben senden razıyım
Kitap okuyup dizi izleyip ağlayanlarla dalga geçen ben, bu kitabı gözyaşlarıyla okudu Bu kitabı ne kadar övsem az kalır ama lütfen okuyun çünkü çok çok pek çok güzel. Birlikte büyüyen iki genç, birbirine aşık olur ama Victoria döneminin İngiltere’sinde sınıf farklılıkları oldukça belirgin olduğundan kızımız Catherine asil bir hanım iken, horlanarak büyüyen Heathcliff ise yabanıl ve hoyrat bir erkek olur. Catherine, abisinin çok kötü davrandığı Heathcliff’i bu zulümden kurtarmak ve biraz da geçici bir heves uğruna komşu çiftlik sahibinin oğluyla evlenir. Bunu hazmedemeyen Heathcliff, bir süre uzaklaşarak geri döner. Fakat herkesten nefret edip intikam için yanıp tutuşmaktadır. Sevdiğinden ayrı geçen yıllar onu iyice yozlaştırmış ve acımasızlaştırmıştır. Değişmeyen tek şey Cathy ile Heathcliff’in birbirlerine olan delice tutkusu ve aşkıdır. Bu kitabı okurken bir yandan sinir krizleri geçirdim bir yandan ağladım. Şiddet sahnelerinden dolayı eleştirmenler tarafından eleştirilmiş ki gerçekten de sinir bozucu yerler çok fazla var. Hoyratça yetiştirilmiş bir insanın nasıl içindeki insanlığın öldüğünü, ilgi ve sevginin nasıl insanı insan yaptığını çok iyi anlatıyor. Herkese karşı son derece acımasız ve nefret dolu olan fakat Cathy’sini deli gibi seven canım Heathcliff, ben senden razıyım
Uğultulu Tepeler
Uğultulu Tepeler
Emily Brontë
Emily Brontë
Uğultulu Tepeler
Uğultulu TepelerEmily Brontë · Can Yayınları · 201841,9bin okunma
Reklam
Eleştiri
Tabii ki filmi eleştirmeden de geçemeyeceğim. Eleştiri yorumum aşağıdadır. 👇👇 “Nekromantik,” sinema tarihinin en tartışmalı filmlerinden biri olarak kabul edilir ve bu durum, filmin konusu kadar yönetmenin anlatım tarzından da kaynaklanır. Jörg Buttgereit’in bu filmi, nekrofiliyi merkezine alarak, izleyicileri derinden rahatsız eden bir deneyim
(Fetih Suresi)Hudeybiye'deki olayların gerçek anlamını açıklıyor ve adil savaş teolojisi için gerekli bir başarı olduğunu bildiriyordu. Batılı eleştirmenler cihat yüzünden İslam inancını saldırgan bir din olarak tanımlarken, Hz. Muhammed'in barış teolojisini de dikkate almalıdırlar.
Sayfa 333Kitabı okudu
GERÇEK, SAKLADIĞIMIZ TARAFTA
Uzak'taki bir sahneyi, yabancı eleştirmenler dahil herkes niyetlerimden farklı okudu. Ben de tekrar tekrar baktım sahneye ve öyle okunmasının sebebini anlayamadım. Herkes adamın Tarkovski izlemesini taşradan gelen akrabasını uyutmak için bir numara olarak algıladı. Bu bana çok saçma geliyor, hayatta karşılığı yok böyle bir şeyin. Halbuki adam arkadaşlarının evinden dönüyor; orada aşağılanmış, suçlanmış, denmiş ki sen ideallerinden vazgeçtin vs. O konuşmalarının etkisiyle, idealleriyle yeniden ilişki kurmayı deniyor. Bu amaçla Tarkovski seyrediyor.
Sayfa 154 - Norgunk YayıncılıkKitabı okudu
96 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
3 saatte okudu
Gelecek vaat eden genç Japon yazar Hiroko Oyamada’nın romanları eleştirmenler tarafından Kafkaesk, fantezi ve gerçekliğin sınırlarında dolaşan romanlar olarak kabul ediliyor. Başından sonuna dek okuyucuyu tetikte tutan, muğlak ve karmaşık bir anlatımla baş başa bırakan bir roman Çukur. Tuhaf ve çarpıcı imgelerle dolu romanın ismi de, Japonya’da kadınların aile hayatı ile kariyer arasında kalışlarının bir metaforu…"
Çukur
ÇukurHiroko Oyamada · Siren Yayınları · 2022375 okunma