1979 yılında İstanbul'da, 1998 yılında Edirne'de, 2000 yılında İzmir'de, 2008 yılında Kars'ta ve akabinde Hopa'da doğdum, son doğumumdan kısa bir süre sonra yine Hopa'da öldüm.
bit.ly/48StvKV
Bir zamanlar erkekler yakışıklı ve boylu bosluydular (şimdiyse çocuk ve cüce); ama bu, yaşlanmakta olan dünyanın acıklı durumuna tanıklık eden birçok nedenden yalnızca biri. Gençler artık hiçbir şey öğrenmek istemiyorlar, bilim geriliyor, tüm dünya tepetaklak olmuş, körler körleri yönetiyor ve onları uçuruma sürüklüyorlar, kuşlar, daha uçmayı öğrenmeden yuvadan ayrılıyor, eşekler çalıyor, öküzler oynuyor. Meryem artık düşünsel yaşamı sevmiyor, Marta artık etkin yaşamdan hoşlanmıyor, Leah kısır, Raşel tensel açıdan bakıyor her şeye, Cato genelevlere dadanmış, Lucretius kadınsı olmuş. Her şey çığırından çıkmış. O günlerde, Tanrı’ya şükür, üstadımdan öğrenme isteğini ve yollar engebeli de olsa varolan doğru yol duygusunu öğrendim.
Aşağıdaki sayfalarda kişilerin betimlemesine girmek istemiyorum -bir yüz anlatımının ya da bir el kol deviniminin, sessiz ama açık anlatımlı bir dilin belirtisi gibi göründüğü zamanlar dışında- çünkü, Boethius’un dediği gibi, hiçbir şey, güz geldiğinde kır çiçekleri gibi kuruyup değişen dış görünüşten daha geçici değildir; hem bugün Başrahip Abbone’nin sert bakışlı gözleri ve solgun yanakları olduğunu söylemenin ne anlamı var, o ve çevresindekiler çoktan toprak olmuş, bedenleri ölümcül toprak griliğine bürünmüş, yalnızca ruhları, Tanrı’nın lütfuyla, hiçbir zaman sönmeyecek bir ışıkla parlarken?