Sezai Karakoç’un okuduğum üçüncü eseri. Bu kitapta taşlar daha bir yerine oturdu. Biz müslümanız elhamdulillah. Rabbim bizi İslam’la müşerref kılmış hamdolsun. Bunun şükrünü eda edebilmek adına ne yapsak azdır.
Yükümlülüklerimiz var. Yükümlülük dendiğinde nasıl akla namaz ve oruç geliyorsa, DİRİLİŞ ERİ olmakta gelmelidir. Bizler yeryüzünün halifesiyiz değil mi? Peki halife olmak adına ne yapıyoruz? Tembellik her zerremize işlemişken diriliş eri olmak adına ne yapıyoruz? Ya da en baştan alalım sahi diriliş eri olmak nedir?
Müslüman kardeşlerimiz, coğrafyalarımız yanıp tutuşurken bizler onlara bir duayı bile çok görürken, bir diriliş eri olarak diriliş sitesini kurabilecek bilinç ve idrakte miyiz? Silkelenelim, kireçleşmiş zihinlerimizden kurtulalım, düşünelim. Üzerimizden gaflet örtüsünü kaldırabilmeyi başardığımızda hatta kaldırabilmek adına tek bir adım atabildiğimizde, diriliş eri olmayı rabbim bizlere bahşetsin. Sezai Karakoç’un diriliş eri tabirlerinden biri de: “Ben imân haykıran, sessizliğinde imân çınlayan şehirlerin mimarı olmalıyım. Müslüman olmak, bana bu görevi yüklüyor.” cümlesidir.
Diriliş eri olmak her müslümanın gücü doğrultusunda görevidir. Bunun farkında olabilmek için bu kitabı okumalıyız, tek bir defa değil, bir kaç defa...