Erkekler tıpkı bir kar fırtınası kadar muammadır. Hava raporu ne derse desin, ne zaman geleceklerini, düştükleri yeri kaç santim kaplayacaklarını ve bunun ne kadar süreceğini asla bilemezsin.
Beni mutlu kılabilecek şeylerin uzaklarda bir yerde olduğunu varsayarak hayatımı zorlaştırdım. Asıl zor olan, bazı şeylerin burnumun ucunda olabileceğini kabul edebilmekmiş.
Her ilişkinin biteceğini hatırlarsan, o zaman her anın güzel hale gelir. Her öpücük son öpücüğün olabilir; 30 yıldır evli olsan, senden çok daha uzun yaşaması büyük olasılık olan genç biriyle evlenmiş olsan, seni asla terk etmeyeceğinden emin olduğun Bay Yeterince İyi ile idare ediyor olsan, hatta hala Bay Filmlerden Fırlamış'ın gelmesini bekliyor olsan bile. Bunların hepsi, hayatta sadece bir kez gidilecek egzotik bir adada geçirilen tek bir hafta sonu tatili kadar gelip geçici. İşin asıl zor tarafı, buna tutunabilmek.
E-postalar, mesajlar ve cep telefonları gibi bütün bu elektronik yöntemler ve bıraktıkları izler olmadan önce hayat kıskanç sarhoşlar için kimbilir nasıl kolaydı.
Sağ salim ölmeye mi geldik be bu dünyaya? Hasarsızlık indirimi mi verecekler öteki tarafta? Canımızın çektiğini bile sevemeyeceksek ne bok yemeye doğduk biz?
Boş meydanlar, kimselerin olmadığı Gezi Parkı, bir daha gösteriler olmasın diye boydan boya beton dökülüp çirkinleştirilmiş Taksim Meydanı, onun bir şehir çölü gibi görünen ıssızlığı.