Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Elif Öksüz

Mücadelelerden, baskılardan ve sağlığa zararlı hiyerarşilerden temizlenmiş yeni bir toplumsal örgütlenme ancak arzu hubris'inin, kibrin gemlendiği bir dünyada doğabilir.
Reklam
1846'da Boğaz'a adını veren John F. Frémont, Doğu'nun değerli mallarını taşıyan gemileri düşünerek İstanbul'daki Haliç'i (Golden Horn: Altın Boynuz) çağrıştırmak istemiş.
İlk aşk, çiçek hastalığı gibidir. Silinmez izler bırakır.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bütün kocalar sıkıcıdır, John. İki karış aklı olan hiçbir kadın, bir erkekle kendisini eğlendirsin diye evlenmez; geçindirsin diye evlenir.
Doğurabilecek kadın yoksa insan türü yok olur. Bu yüzden kadınlar ve çocuklar bir halkı ezmek ve sömürmek amacı taşıyan eylemlerin ayrılmaz bir parçasıdırlar. Kadınların ve bebeklerin üzerinde denetim, dünyadaki her baskıcı rejimin bir özelliğidir.
Reklam
İnsanların hepsi belirsiz bir süre için ertelenen ölüm cezasına mahkumdurlar.
Cevriye onu, tanımadığı için, sevemediği anasının, hayali kalbinde ölmemiş olan babasının, dünyaya gelmemiş olan, geldiyse kendisini tanımadığı kardeşlerinin, hiçbir zaman bir genç kız olmadığı için, karşısına çıkmamış bulunan nişanlısının, kendisine hiç de kısmet olmayacak kocasının yerine sevmişti. 
Aşk midye tavasına benzer; sıcağa sıcağına lezzetlidir. Biraz soğuttu mu bir daha yenmez.
Bir aydın, dünyayı ve ülkesini, her zaman iyi görmek isterdi. Yapılmakta olan yanlışları değiştirmeye gücü yetmiyorsa, bu görevini en azından eleştirel yaklaşarak gerçekleştirirdi. İktidarın her yaptığını onaylayanlara, köşe başlarını tutmuş erk sahiplerinin peşinde dolaşıp durmaksızın "Ağamsın, paşamsın" diyenlere aydın denilemezdi. Çünkü onların yaptığı en yumuşak ifadeyle "iktidar yardakçılığı” sayılırdı. Aydın ise tersine, yanlışları eleştirir ve yönetme erkini elinde bulunduranlara hep daha iyisini, güzelini tarif ederdi. Sabahattin'in yaptığı da sadece ve sadece buydu.
Ama hayat böyle bir şeydi, başına gelen, kuramadığın, yapamadığın. Kimseye nasıl bir hayat istersin diye sorulmuyordu.
Reklam
İnsanlığın kendi gölgesine yetiştiği bu karanlık yerde kitapların varlığı, kelimelerin makineli tüfeklerin sesini bastırdığı, daha az kederli, daha güzel zamanların işaretiydi. Çoktan yitmiş bir çağın. 
Öldü. Bir hayat şu kadar kısacık kelimeyle nasıl sönebilirdi? Birkaç harfe nasıl bunca kahır sığabilirdi?
Aristokrasi, tıpkı hantal yapısıyla, fazla ışık almayan, az sayıdaki penceresiyle, Romanesk mimari gibi ruhsuz, ama aynı zamanda yoğun, gözü kapalı bir güce sahip oluşuyla tarihin tamamını kapatır, hapseder, karartır.
Birtakım şeyler kırılır, bazen kırılanlar onarılır, fakat çoğu durumda fark edersin ki kırılan ne olursa olsun hayat o kaybı telafi etmek için yeniden şekillenir, bazen de muhteşem olur bu şekilleniş.
147 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.