Ya reb în guldeste-i ya nergisê re`na esti în
Serwê gulşen ya elif ya qametê yekta esti în
în melek ya şahidê qudsî esti ya mahê felek
hor-i ya rûhi l-qudus ya nûr-i çeşmê ma esti în
Kewkeb-i şubh e esti ya xwirşîd-i ya durr-i yetîm
Ya ten-i sîmînber est ya gewherê wala ‘sti în
`Aride est în ya şu`a`ê şems-i ya bedrê munîr
Lale ya nisrîn û gul
...Babam kelepçeli, ey baba, söylemediğin nedir kışın ağzıyla anlattığın, arzular küle bastırılmış bana sevgini vermeden, mırıldanıyorsun, geyiklerin şehrine esmek istiyorum diye. Başlangıcı başlangıcında yaralıyorum ki seni görmek istediğim gibi göreyim yeryüzünün kitabını öğreten baba elif'ten ye'ye kadar... ve beni orada eken. O gizli milat: yaban kestanesi gibi filizlenir tünellerde kayayı delen bu tanıklık, oluştu ve yükseldi... sonra sevdiği ve diktiği siyahlığı kırar. Atlar ayaklanır ve mesafelerden sonra dinlenir. Döker ve severiz, ne zaman doğacağız ey baba, öleceğiz ne zaman? Zaman, o kelepçeli ellerini getirmeden, istilacı vadime gönderilir ve ona döner ve o bahçeler basit bir esintide kalır. Tarih beni günlerinde anlatmıyor: zamandan önce buradaydık, işte burada kalıyoruz, ekinler yeşillendiğinde geyiklerin tanrısıyla... tanrısı mı ey baba bu evin büyük avlusunda bulunan! Aynısı bende batar. Dalı sarkıtılmış silah. Arpayı ve suyu atın önüne koyar. Yavaşlılığı bilir, överek mırıldanır: ey soylu at. Annemden naneyi alırsın. Sigara içersin. Kuru üzümün tanelerini seçer ve bana söylersin: yavaşça! Dizlerimin üstünde uyu hazır yorgunken...
Ey nesîmê seherê ma di mecala sibehê
sed selaman bigehînî ji me wê padişehê
`Er`era qamet elif neyşekera şox û şepal
Nazika sîm-i ten û xwisr û zerrînkulehê
Di berê da tu bibûsî bi dused zarî û lutf
Asitan û der û dîwar û şibakên qelehê
Nereden başlasam bilemiyorum... Sanıyorum ki #DördüncüKanat şu ana kadar okuduğum fantastik kurguların içinde beni en çok içerisine çeken ve kitabı bir an önce yalayıp yutmakla, yavaş okuyup hiç bitmemesini sağlamak arasında gelip gitmemi sağlayan kitap.
Kitapta savaş, barış, isyan, mücadele, sadakat, arkadaşlık gibi birçok konunun yanı sıra aşk
Bir çocuğa ne yaptığınız önemlidir...
Çocuklukta yaşanan travmaların insanın yaşamına yön verdiği,karakter oluşumunda önemli rol oynadığı şüphesiz ki bir gerçektir. Kendinden daha koyu bir ten rengine sahip olduğu için annesi tarafından dışlanan,kendisinden utanılan Lula Ann üzerinden ırkçılık, çocuk istismarı,sevgi eksikliği gibi konular işlenmiş kitapta.
Akıcı bir kitap ama işlediği konu bakımından daha fazla farkındalık yaratacak detaylar üzerinde durulabilirdi diye düşünüyorum.
Teninin rengini bir kambur gibi sırtında taşıyacak daima.
Korku hüküm sürdüğünde hayatta kalmak için tek seçeneğiniz itaat etmektir.
Bir çocuk. Yeni bir hayat..
Kötülüklerden, hastalıklardan uzak,kaçırılmayan ,dayak yemeyen, tecavüze uğramayan, ırkçılıktan,aşağılanmaktan korunan,incitilmeyen, kendinden nefret etmeye itilmeyen,terk edilmeyen bir çocuk.Hatasız büyüyen.İyilikle.Öfkesiz.
Tanrı çocuğu korusun..İNSANDAN.
Camilla Läckberg'ten okuduğum ilk roman. Okuması kolay, dili anlaşılır ve sade bir romandı. Çakılı kaldığınız sayfaların da olduğu kısımlar yoktu. Bu anlamda iyiydi. Ama romanın bölümlerinin ayrı olmaması, sahnelerdeki geçişlerin yeni paragraflarla yapılması daha iyi olabilirdi.
Erica'nın memleketi Fjallbacka'ya dönmesi ile başlıyor. Tam bu sırada Erica'nın çocukluk dönemindeki en iyi arkadaşı Alexandra'nın cesedi bulunur. Yaşlı bir adam tarafından. Olaylara dahil olan polisler, çocukluktan gelen travmalar, geçmişin sırları...
Spoiler olmaması adına daha fazla ileri gitmem doğru olmaz. Okumak için acele edilecek bir kitap değil. Ama pişman da olmazsınız. Bu tip kitaplarda olduğu gibi yine ters köşe olacak bir son bekliyor sizi...
Kitapların arasında, mutlu okumalar..
Buz PrensesCamilla Läckberg · Doğan Kitap · 2012468 okunma
Öncelikle kitap benim için aşırı hayal kırıklığıydı, 3 puanı da geçtiği evren için verdim başka hiçbir şey için değil. Nasıl bu kadar herkes deli oluyor kitaba çözemedim.
Bir kere Violet'ten başlamak istiyorum, ana karakterdir kendisi. Kitapta ejderha binicilerinin aksine ne kadar kırılgan ve zarif olduğundan bahsediliyor sürekli. Zaten
28 Mayıs 1954
Bir dere başında inip yemek çıkınlarımıza el atıyoruz. Rüzgâr yayla çiçeklerinin meneyişli, ebrulî ve mercansı kosusunu getirmektedir. Bu, bana Karac'oğlan'ı düşündürüyor.
İncecik'ten bir kar yağar
Tozar Elif Elif diye
Deli gönül abdal olmuş
Gezer Elif Elif diye
Elifin uğru nakışlı
Yavru balaban bakışlı
Yayla çiçeği kokuşlu
Kokar Elif Elif diye
Yanımda, yere bağdaş kurmuş olan bir afşar delikanlısı, İncecik'in Elbistan köylerinden biri olduğunu, İncecik'li kızlardan çoğunun Elif diye anıldığını söylüyor. «Каrac'oğlan, diyor, bu dolaylarda uzun boylu kalmıştır.>
Karac'oğlanım şiirindeki İncecik kelimesinin bir köy adı oluşunu öğrenişim beni ona daha da ısındırıyor. Şiiri, yeniden, içimden, hem de içercesine, içimden içercesine okuyorum.
Şu incelemeyi yazıp yeni kitaba başlamak zorundayım yoksa kitapsızlıktan kafayı yiyeceğim. Çok daha önce yazmam gerekiyordu aslında ancak sürekli ertelemeye yatkın biri olduğumdan ötürü anca bilgisayarımı bu iş için açabildim. Kitabı buradaki düzenli gitmeye çalıştığım bir sahafta bulup yazarı ve üslubunu çok sevdiğim için almıştım, ancak arkasını
#ToniMorrison
#TanrıÇocuğuKorusun
#SelYayınları
Siyah da bir renk işte. Ne bir kalıtsal bir özellik, ne bir kusur, ne bir lanet, ne bir nimet, ne de bir günah.
Bir çocuğa ne yaptığınız önemlidir. Üstelik çocuklar yaptıklarınızı asla unutmayabiliyor.
Bilimsel olarak ırk diye bir şey yok Bride, ortada ırk diye bir şey yokken ırkçı olmak bir
Bundan sonra kimle ne yaşasam isim vermeden paylaşacağım. İyiden iyiye kafam rahalıyor. İkinci yazımda yine isim vermeden beş bayandan bahsedeceğim. Dördü aynı yerden biri başka bir yerden tanıdık. Bu anlatacağım bayanlardan ilk ikisinin gerçekten iyi insan olduğundan eminim diğerleri de yüzeysel iyi olabilir düşüncesindeyim. Çünkü ilk ikisi