çoktandır yoksun ama
yine de bağlıyım sana
ihanet gibi geliyor
gözlerimi kaldırıp da
bakmak bir başkasına
yoksa ne olur bahanem
ellerin nerde diye sorduğunda
~sadık
GÜZEL IRMAK
Küçüğüm, bu senin sesin, güzel ırmak
Önce rüzgarın öptüğü, sonra benim öptüğüm
Bu bitmemiş şiirler senin ayakbileklerin
Soluğun, kokun, kamın, gölgeli gözlerin
Bu böyle çözülü göğsün, enine boyuna dudakların Sabahlara kadarki büyük gözlerin böyle
Bu dal gibiliğin, saçların, kırmızı ağzın
Bu üstünde onca seviştiğimiz yatak sonra
Sonra bu benim anı artığı eski yüzüm
Tüylerin, tay boynun, küçücük çocuk ellerin Böyle yukarıdan aşağı gidiyorum seni Karışıyor, korkunç, ellerimiz ayaklarımız
Onlar bütün Türkeli'ni yakamadıkları için binaları yakıyor; bütün Türk soyunu yok edemedikleri için, yangınlarda ve patlamalarda üç beş kişinin kanına giriyorlardı. Onlar, bu toprakları elde edemedikleri için, kendilerini tutamayarak Kars'ı, Ardahan'ı, Boğazları istiyorlar ve hazırlanıyorlardı.
...Bir yandan çokluğun ve imkânların verdiği ümit... Bir yandan Türk'le şaka olmayacağını bilmekten doğan kırgınlık...
Karşı tarafta İslav sürüleri, tanklar, uçaklar, toplar ve milyonlar... Bu tarafta, berikilerine göre çok hafif silahlarla demirden ellerin tuttuğu çelik süngüler ve yüz binler... Bir de o yüz binlerin yardımcısı: Tarih, inanç ve elli milyon şehidin ruhu...
Asya’nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
“güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var” diyorum
Bu azgın kalabalıkta seni tam duyamıyorum
Gözlerin mi daha sıcak gülüyor
Yoksa dudakların mı anlayamıyorum
Ellerin derdini derd etmedesin kendine sen;
Güç düşer böyle geçen kırk yıla bir neş’e yılı…
Ömrünün zehrini zindanda da zevketmeye bak;
Günler, aylar, seneler nerde? Nefesler sayılı!