Sessiz Ev
Yazarın okuduğum ilk kitabı.. 1980'lerde Türkiye'de sağ-sol diye bölücü siyasi çatışmaların yaşandığı bir dönemde yazılmış. Nitekim karakterlerde de bu dönemin siyasi ve ideolojik yansımalarını apaçık görmek mümkündü.
Kısaca karakterlere değinirsek eğer:
➞Nilgün; yeniliklere açık, cumhuriyetçi, devrim yanlısı..
➞Hasan; platonik aşık, komünist karşıtı, faşist, sağcı
➞Metin; zengin olma hayalleri kuran, kapitalist özentisi
➞Ceylan; zengin bir aile kızı, kapitalist..
➞Faruk; üniversitede tarihçi, yeniliklere
ayak uyduramayan, Osmanlı ideolojisine sahip bir kişi.
➞Selma; Faruk'u terk eden karısı.
Ve vee
➞ Babanneleri Fatma, geleneksel yeniliğe kapalı biri.
➞Eşi Doktor Seladdin ise tam tersi yeniliğe açık, Cumhuriyetçi, Doğu ile Batı arasındaki kültür farkını ansiklopedi yazarak kapatabileceğini düşünen biri..
Olaylar bu karakterler arasında geçiyor . Karakterleri yazar kahraman anlatıcı bakış açısıyla ele almış ve ben dilini kullanmış. Bir de.. Kitapta bazı yerlerde sanki kominizm yerilirken, Amerikan kültürü kapitalizm bir takım motiflerle yükseltiliyor gibi geldi bana.. Nasıl söylesem? Sık sık Amerikan markası Coca Cola'ya ve Elvis Presley'e atıf yapılması bunun bariz göstergesiydi sanırım.
Nihayetinde.. 80'li yılların ideolojik yansımalarını gençlerin gözünden görmek isterseniz kitap tamda size göre diyebilirim.
Keyifli okumalar diliyorum.
๑ ◕‿◕ ๑
''Dünyadaki gerçek başarıların hiçbiri yapmak zorunda olduğunu düşündüğü şeyleri yapan insanlar tarafından elde edilmedi. Isaac Newton, annesinin istediği gibi bir çiftçi olsaydı veya Elvis Presley kamyon şoförlüğünden ayrılmaması gerektiğini söyleyen kişiyi dinleseydi bugün ikisini de tanımıyor olurduk. Onları tanımamızın sebebi hayallerinde canlandırdıkları yolu takip edecek cesaretlerinin olması.''
Akademik değil de tamamen para kazanma arzusuyla yazılmış izlenimi verdi.
Öncelikle kesinlikle detaylı bilgilere yer verilmiyor. Yüksek ihtimal, insanlar okuyunca sıkılmasın diye devrimleri öylesine anlatıp geçmiş. Daha önce, hep bildiğim konuları anlattığı için yarım bırakmıştım, neyse ki son zamanlarda kendimi toparlayıp bitirebildim. Bu
Uzun zamandır böyle eğlenceli bir paragraf okumadım
Elvis Presley tek bir şarkı bile yazmamış. Charles Manson kimseyi öldürmemiş. Saf ipek dediğin, böcek salyası. Beynimiz yağ ve sudan oluşur. Ve günde 70,000'e varan düşünce üretir. Uykulu olmakla uykusuz olmak aynı anlama gelmiyor. David Bowie'nin asıl adı David Robert Jones ve nakaratı Türkçe olan bir şarkıcının var: "Yaşasın". Bob Dylan'ın asıl adı Robert Allen Zimmerman ve dedesiyle babaannesi aslen Kağızmanlı. Bazı şeyler bana mı acayip geliyor? Çok alakasız, apayrı iki hayvana da "kurt" diyoruz. Şahin Sucuklarının logosunda kartal var. Ve hepsinden tuhafı, düğünlerde insanlar pastayı alkışlıyor.
Elvis Presley tek bir şarkı bile yazmamış. Charles Manson kimseyi öldürmemiş. Saf ipek dediğin, böcek salyası. Beynimiz yağ ve sudan oluşur. Ve günde 70.000'e varan düşünce üretir. Uykulu olmakla uykusuz olmak aynı anlama geliyor. David Bowie'nin asıl adı Robert Allen Zimmerman ve dedesiyle babası aslen Kağızmanlı. Bazı şeyler bir tek bana mı acayip geliyor? Çok alakasız iki hayvana da "kurt" diyoruz. Şahin Sucukları'nın logosunda kartal var. Ve hepsinden tuhafı, düğünlerde insanlar pastayı alkışlıyor.
Wise men say Only fools rush in
Akıllı adamlar sadece aptalların acele ettiğini söyler
But I can't help falling in love with you
Ama sana aşık olmama engel olamıyorum
Elvis Presley tek bir şarkı bile yazmamış. Charles Manson kimseyi öldürmemiş. Saf ipek dediğin, böcek salyası. Beynimiz yağ ve sudan oluşur. Ve günde 70.000'e varan düşünce üretir. Uykulu olmakla uykusuz olmak aynı anlama geliyor. David Bowie'nin asıl adı David Robert Jones ve nakaratı Türkçe olan bir şarkısı var: "Yaşasın". Bob Dylan'ın asıl adı Robert Allen Zimmerman ve dedesiyle babaannesi aslen Kağızmanlı. Bazı şeyler bir tek bana mı acayip geliyor? Çok alakasız, apayrı iki hayvana da "kurt" diyoruz. Şahin sucukları'nın logosunda kartal var. Ve hepsinden tuhafı, düğünlerde insanlar pastayı alkışlıyor.
1965’in Kasım’ında Antakya 121. Jandarma Er Eğitim Alayı’nda askerlik hizmetini yerine getirmek üzere yola çıktı. “Daha önce benim Anadolu hakkında okul kitaplarından başka bir malumatım yoktu” diyor Karaca. “İlkokul hayat bilgisi kitaplarından bildiğimiz şırıl şırıl dereler, koyunları meler, ah beni şirin köyüm, orda bir köy var uzakta türü şeyler vardı kafamda” Ama gerek yolculuk esnasında gerekse askerliğinde durumun hiç de öyle olmadığını görmüş Karaca: “Anadolu’nun anlatılanlarla, yeşillikler içinde minarelerle mutlu insanlarla bezeli olmadığın gördüm. Ama bir yandan da fena halde İstanbul özlemiyle doluyum, Üç günlük evliyken askere gitmişim, eşimi düşünüyorum, anamı düşünüyorum, babamı düşünüyorum. Evimiz Bakırköy’de deniz kenarında orayı düşünüyorum. Tarifsiz kederler içindeyim.” İşte Karaca’nın kendi toplumunun kimliğiyle tanışması bu günlerde gerçekleşti: “Bir de baktım, orda askerliğini yapan birisi saz çalıyor. Ben düne kadar ‘ne garip, ilkel bir müzik’ diye düşünürken, bir de baktım ki benim o anda içinde bulunduğum hissiyatı o müzik canlandırıyor, o müzik dile getiriyor, anlatıyor, hiçbir Elvis Presley şarkısı o duyguyu anlatamaz. mümkün değil!”