Tahta Kaşıklar
Anadolu’nun geleneksel el sanatlarından “kaşıkçılık” bugün varlığını hâlâ sürdürmektedir. Anadolu’da asırlarca yaşayan kaşıkçılık, Selçuklular devrinde kendi üslubunu kazanmıştır. Badem, şimşir, gürgen gibi sert ağaçlardan oyularak yapılan kaşıklar; Konya, Kastamonu gibi birçok şehrimize özgü bir hâl alarak yüzyıllar boyu yaşamıştır. Özellikle Konya’da bir Kaşıkçılar Çarşısı kurulmuş, burada imal edilip süslenen kaşıklar asırlar boyunca Orta Doğu ülkelerine ihraç edilmiştir.
“Herkes kaşık yapar ama sapını ortalayamaz.” sözü, bu zamanlardan kalmış bir deyimdir. Gerçekten de kaşık, hüner ister, emek ister. Kaşığı, ağacından yontup ham kaşık yapan ayrı, bunu süsleyip sır dedikleri reçineli sıvıyı süren ayrıdır. İyi kurutulmuş ve sırlanmış tahta kaşıklar, yıllarca eskimez, sıcaktan soğuktan etkilenmez.
Kaşık üzerine eski bir gelenek de Konya ve civarında yıllar yılı süregelmiştir. Şöyle ki; evlenmek isteyen oğul, bu isteğini babasına duyurmak için annesinin aracılığı ile sofraya bir fazla kaşık koydururmuş. Herkes sofraya oturur, kaşığını alır, bu arada fazla kaşığı gören anne, babaya “Sofrada bir kaşık fazla. Kimin kısmeti acaba? Allah, bu kaşığın sahibini soframızda güldürsün.” dermiş. Baba, durumu anlayıp “Amin!” derse evlenmeye izin çıktığı anlaşılırmış. “İnşallah!” derse, bu “Oğlan birkaç yıl daha beklesin.” anlamına gelirmiş.