Malesef :(
Atatürk'ten sonra hiçbir zaman, en büyük düşmanımızın cehalet olduğu anlaşılamamıştır. Bu yüzden de bugün hala cehaletle Savaş içindeyiz.
Sayfa 108 - Masa yayınlarıKitabı okuyor
Sadece tutkularıyla sevdiğini sanıp aşık olduğunu düşünen kişi aslında sadece bedensel arzularının kölesidir.
Reklam
Unutmamak gerekir ki her şey aslında tek bir insanla, tek bir kararla ve tek bir sözle başlamıştır tarih boyunca.
En Büyük İkram
Allah'ı gerçek manada seven kişi, O'nun çağrısına icabet etmekten ve huzurunda durmaktan manevi zevk, lezzet, tad ve haz alır, Allah ile buluşmaktan şeref duyar. Bu ise bir kul için en büyük ikram ve ziyafettir.
Sayfa 119 - Kutup Yıldızı Yayınları, 14. Baskı, Şubat 2008Kitabı okuyor
Yenilgiden kendisine dersler çıkarması gerekirdi insanoğlunun .Yenilgiyi hazmedememek ve bu hırsla hareket etmek düşünmenin en büyük düşmanıydı şüphesiz . Hiçbir mağlubiyet, hırs ile galibiyete dönüşmezdi ve yenimağlubiyetlerin yaşanması oldukça muhtemeldi.
Reklam
Ankara. Kazan. 1934
...elindeki küçük bir güğümle Satı Kadın görü­nür. Göğsüne bastırdığı kundaktaki bebeği de bir elinde­dir. Yanında da deminki çocuk. Çocuk da elindeki tepsiye koyduğu boş bardakları getirmiştir. Satı Kadın tam da Mustafa Kemal'in önüne geldiğinde durur. Heyecanla.) SATI KADIN Bir soğuk ayranımı içer misiniz Paşam? MUSTAFA KEMAL: İçerim,
Sayfa 46 - Mitos Boyut.
İnsan doğru olanın bilgisini kendi elleriyle inşa etmediği sürece dünyaya başkalarının elleriyle dokunur ve onu başkalarının gözleriyle görür. Bunun en dramatik yanı ise başkalarının aklıyla öğrenmiş olduğumuz bu dünyanın içinde "yaşadığımızı" zannetmek ve bu dünyanın aslında kimin dünyası olduğunu hiçbir zaman bilemeden ölecek olmamızdır..
Yaratıklarda tefekkür etmenin Yaratanın tanınmasını ve O'nun ilim ve kudretinin bilinmesini nasıl sağladığını anlamak için en küçük bir yaratık olan sineği düşünmek yeterlidir. Çünkü bu küçük ve çoğu kimsenin tiksindiği yaratık, hacminin küçüklüğüne rağmen, ALLAH Teâlâ’nın büyüklük ve azametini dev bir ayna ve akran gibi gösterir. Bu en küçük
Marie Curie
Nobel ödülünü kazanan ilk kadın oldu ve bu ödülü iki kez kazandı. Sorbonne'un ilk ve uzun yıllar boyunca da tek kadın profesörü oldu. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, Marie Sklodowska ve kocası Pierre Curie uranyumdan dört yüz kez fazla radyasyon yayan bir element keşfettiler. Marie'nin ülkesine atfen ona polonyum adım verdiler. Kısa bir süre soma radyoaktivite sözcüğünü icat ettiler ve uranyumdan üç bin kez daha güçlü bir element olan radyumla deneylerine başladılar. Ve birlikte Nobel ödülünü kazandılar. Pierre'in daha o zamandan şüpheleri vardı: Acaba cennetten mi yoksa cehennemden mi bir armağan getirmişlerdi? Stockholm'deki konuşmasmda, bizzat dinamitin mucidi Alfred Nobel'in davranışının bir örnek teşkil ettiği konusunda uyarıda bulundu: "Güçlü patlayıcılar insanlığın hayranlık uyandıran projeleri gerçekleştirmesini sağladılar. Ama bunlar halkları savaşa sürükleyen büyük canilerin ellerine geçtiklerinde korkunç yıkım araçlarına dönüşmektedirler." Bedeni bilimsel alanda elde ettiği başarıların bedelini ödedi. En sonunda kan kanserinden ölene dek, maruz kaldığı radyasyon bedeninde yanıklara, yaralara ve şiddetli ağrılara neden oldu. Yeni radyoaktivite krallığındaki buluşlarıyla yine Nobel ödülü kazanan kızı Irene'i ise lösemiden öldü.
Sel YayıncılıkKitabı okuyor
Reklam
Gözlerimiz en büyük düşmanımızdı belki de. Başkalarına baktıkça kendimizde olmayan şeyleri görüyorduk. Oysa bazen tek ihtiyacımız olan şey sadece ve sadece kendimizi görmekti. Tek ihtiyacımız sadece ve sadece kendi hayatımızı izlemekti. Zaten başkalarını izlememizin sebebi de buydu... Kendi hayatımızı sevmediğimiz zaman başkalarına yöneliyordu gözlerimiz.
Göğsünü saran zincirleri kırıp sızlanmayı kesen kimse, ruhunun en büyük kurtarıcısıdır.
Göz sadece güzeli görür. Kimisi onu gördüğünde hazza teslim olup ona sahip olmaya çalışırken, kimisi de onu gördüğünde hakikatin bilgisini hatırlayıp ürperir.
Beyaz Lale Öyküsünden
Bugünkü Avrupalılar lâf söylerken başka, iş yaparken yine başka idiler. En büyük bir Avrupalı, en büyük bir Alman, Prens Bismark harp zamanında ne yapardı? Fransız köylülerini doldurduğu evlere ateş verdirerek hepsini canlı canlı yakar, onların çığlıklarını en lâtif bir konser gibi dinler, sonra etrafa savrulan alevli dumanları koklayıp gülerek piposunu çeker: "Bu Fransız köylüleri kavrulmuş soğan kokuyor." diye eğlenmez miydi?
Sayfa 102 - Rafet Zaimler Yayınevi 1962 BaskısıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.