21. yüzyıl!
İnsan psikolojilerinin alt üst olduğu, antidepresanların aspirinlerden fazla sattığı, intihar olaylarının arttığı, adeta "Dünyaya gelecek en yanlış zamanı bulmuşuz." denen bir dönemde yaşıyoruz.
Geçtiğimiz günlerde İlber Ortaylı'nın bir kitabını okumuştum. Her insanın kendi dönemi için dünyanın en zor dönemi
Bir kitap düşünün...
Henüz okumadığınız,
Kapağını dahi açmadığınız bir kitap...
Ne kadar yabancı geldi değil mi?
Şimdi bu kitabı okumadığınızı düşünün.
Belki de gerçekten okumadınız.
Kapağını dahi açmadınız.
Bu inceleme yer yer SPOILER içerebilir arkadaşlar. Bilginiz olsun...
Bir gün Fransız Şair Louis Aragon kuyuya bir taş atmış ve demiş ki; 'Cemile, dünyanın en güzel aşk hikayesidir.' O taş şimdilik kuyunun dibinde kalsın bir süre... O esnada ben size kısaca başka bir hikayeden bahsedeyim...
Ben askerliğimi 2007 yılında kısa dönem olarak yaptım.
Özgürlük nedir? Mutlu olmak mıdır özgürlük? Nefes almak mıdır özgürlük? Ya da istediğin şeyi yapmak? Bu kitabı okumadan önce özgürlük hakkında pek düşünmezdim, mutluluğa takmıştım kafayı. Hep mutluluğun nerede olduğunu arardım. Herhalde, bana "özgürlük nedir?" diye sorsanız, rüzgarı anlatırdım size, veya mutluluğu.. Hadi, şimdi sorun
- Bu inceleme Anthony Burges tarzında yazılmıştır. Argo kullanılarak, bir günümden kesit anlatılmıştır ve mizah amaçlıdır.. Lütfen ona göre okuyup değerlendirin sevgili okurlar :))
- Ben Mütevazi Anlatıcınız sabahın ayazı yüzümü deler gibi şlap şlup vururken, paldır palas evden çıkmış, şehiriçi servisine yetişmeye çalışıyordum. Telaş yalnızca
Somut bir varlık, en küçük bir nesne, sıradan bir hayal ve kaybolmaya yüz tutmuş bir anı Proust’un aynasında öyle bir başkalaşım geçirir ki, dağılan parçacıkların bir araya gelmesiyle kendini yenileyen düş gücü ve onu oluşturan halet-i ruhiye, tek kelimeyle hayran kalınası bir incelik kazanır. Bu olağanüstü ayna, adeta bir sihirli değnek etkisi
Keşke şu anki hislerimi anlatabilecek nitelikte cümlelere sahip olabilseydim. Hissettiğim gibi aktarabilmeyi çok isterdim. Bende içimden aktığı gibi ‘Çağlayan gibi’ yazmaya karar verdim. Yazıma keşke ile başladım, tüm incelemem boyunca 'keşke' yi kullanabileceğim tek cümlem budur. Bundan sonrası hep İYİ Kİ…
Öncelikle şunu belirteyim, adına ister
Aşk, edebiyatta her zaman vardır; dönemlere ve akımlara bağlı olarak bazen az, bazen çok ele alınsa da aşk, edebiyatın en temel konusu olmuştur. Vaziyet böyle olunca aşk, Adem’e şiir de yazdırır, roman da yazdırır olmuş. La Rochefoucauld’un “Edebiyat olmasaydı aşk olmazdı.” Sözü ekseriya zihnimi meşgul etmiştir ve ben, onun bu düşüncesinin
Şu sıralarda 1000Kitap’ta revaçta olan https://1000kitap.com/yazar/lev-nikolayevic-tolstoy okumalarına inat olsun diye mi okudum Dostoyevski’yi?
Hayır!
Peki kitap toplantısında okunacak kitap olduğu için mi?
Hayır!
O halde niye okudum?
Öncelikle https://1000kitap.com/yazar/fyodor-mihaylovic-dostoyevski okumak için bir nedene ihtiyacım
*"İnne meıye Rabbi, seyehdin!”*
Bu Ayet-i Celile’yi dağlara taşlara haykırmak, her gördüğüm yere yazmak istiyorum BÜYÜK HARFLERLE..
*"İNNE MEIYE RABBİ, SEYEHDİN..!”*
Belki bir çoğumuz ilk defa işittik, Rabbimizin bize böyle bir vahiy indirdiğini..
Belki yüzlerce mukabeleye gittik, defalarca kendimizde okuduk ama birazdan ilk defa