Her insanın bir başkası için sonsuz bir muamma oluşu, üzerinde düşünülmesi gereken muazzam bir hakikattir. Gecenin bir yarısı büyük bir şehre girdiğimde, karanlıkta kümelenmiş evlerin her birinin kendine ait sırlar barındırdığını, bu evlerin her bir odasının bir sırrı olduğunu düşünürüm; orada çarpan yüzlerce, binlerce yüreğin her biri, en yakınındaki için bile bir muammadır! Ölümün korkunçluğunun bir kısmı da bundandır. Öldüğümde çok sevdiğim şu kitabın sayfalarını artık çeviremez olacağım, bu yüzden de ölmeden önce hepsini okumuş olmaya dair nafile bir umut besliyorum. Bir an ışık vurduğunda yüzeyin altındaki hazinelerin ve batıkların hayal meyal göründüğü şu dipsiz suyun derinliklerine baka mayacağım. Zira ben henüz tek sayfasını okumuşken kitabın aniden kapanacağı çoktan yazılmıştır. Yüzeyinde ışıklar oynaşırken, suyun sonsuza dek donmasına hükmedilmiştir; bense kıyıda öylece kalakalmaya mahkûmum. Arkadaşım, komşum, sevgilim, ruhumun kıymetlisi öldü; onun o benim de ömür boyu yüreğimde saklayacak olduğum kendi sırrım gibi kimselerle paylaşılamayan sırları, acımasızca perçinlenmiş ve sonsuza dek mühürlenmiştir artık. Bu şehrin, içinden geçtiğim herhangi bir mezarlığında yatan onca kişi arasında, biz yaşayanların birbirimiz için olduğumuzdan daha büyük bir muamma var mıdır?