Bir baba tanırdım, yüze gülmez, sert bir adamdı, ama kızının önünde diz çöker, ellerini ayaklarını öper, seyre doyamazdı. Kızı baloda dans ederken adamcağız beş saat aynı yerde gözlerini ona dikip hayran hayran seyrederdi. Kızının sevgisiyle aklını bozmuştu. Kızı eğlenceden sonra yorgun düşer uyur; babası uyanarak gider, mışıl mışıl uyuyan yavrusunu öpüp koklar, onu kutsardı. Kendisi yağlı elbiseyle gezer, kimseye zırnık koklatmazdı, kalan son parasını bile kızına harcar, pahalı hediyeler alırdı; beğendirince de sevincinden deli olurdu. Babalar, kızlarına daima annelerden daha düşkün olur. Bazıları kızlarını evlerinde prensesler gibi yaşatırlar!
Zannederim, kızım olsa kocaya vermezdim. Yemin ederim kıskanırdım. Elin adamını nasıl öper, onu nasıl öz babasından fazla sever? Bunu düşünmek bile acı geliyor bana. Tabii bunlar saçma, sonunda herkes alışır. Fakat bana öyle geliyor ki, onu evlendirinceye kadar kendim harap olur, isteyenleri bir bir ıskartaya çıkarırdım. Sonunda kendi sevdiği adama verirdim. Ama kızın gönlünü kaptırdığı adam, babanın gözüne daima isteklilerin en kötüsü görünür. Bu hep böyledir. Ailelerin çoğunda bu yüzden anlaşmazlıklar çıkar.