... dünya tarihinde de büyük bir dönüm noktasıydı. Çünkü Avrupa, tarihin başından beri her zaman Doğu'ya sattığından daha fazlasını Doğu'dan ithal etmişti; çünkü Doğu, Batı'ya sattığı baharat, ipek, patiska, mücevher vs. karşılığında Batı'nın hemen hiçbir şeyine ihtiyaç duymuyordu. İlk kez Endüstri Devrimi'nin pamuklu kumaşları, o zamana dek külçe altın ve gümüş ihracatıyla soygunculuk karışımı bir yöntemle dengede tutulmuş bu ilişkiyi tersine çevirdi. Sadece muhafazakar ve kendilerine yeten Çinliler, hala Batı'nın ya da batının denetimindeki ekonomilerin sunduklarını satın almayı reddediyorlardı, ta ki 1815-1842 arasında batılı savaş gemilerinin de yardımıyla batılı tüccarlar, Hindistan'dan Doğu'ya en masse ihraç edilebilir ideal bir meta buluncaya kadar: Afyon.
Bir de dünya yönetiminde etkin olduğu varsayılan bireyler, kurumlar, vakıflar, belirli cemiyetler vardır. Mesela bir zamanlar -aslında hâlâ- Masonların çok etkin oldukları söylendi. Hatta Fransız İhtilâli, Endüstri Devrimi, Birinci Dünya Savaşı gibi dünyanın gidişatını etkileyen olaylarda onların parmağı olduğu rivayet edilir.
Reklam
Toplum Sözleşmesi 2.0
Endüstri Devrimi'nin kazdığı çukurda, doğanın elindeki floş royali göremez olduk. Sevdiklerimizin ayaklarına halılar, nefret ettiklerimizin önüne ise asfalt yollar döşedik. Büyük ustalıkla, bunu bir gelişme emaresi olarak pazarlayan bizler, bir sokak hayvanını sahiplenmeyi de marifet olarak görmek zorunda bırakıldık. Kahrolası o ilk "evcilleştirme" meraklısı insandan bize kalan miras ise, sahiplendiğimiz o "sokak köpeğini" tuvalete çıkardığımızda emsalsiz tezatını sergiliyor; bir yandan onun tasmasını sıkı sıkıya tutuyoruz ama diğer elimizdeki çöp poşetinin içi doğayı katleden atıklarla ve çöpe giden kaynaklarla dolu. İnsanoğlu, sahiplendiği hayvanlar gibi doğanın kaynaklarını da "sokakta ve boşta kaldıkları için" sahiplenmiş ve parasını ödeyebildiği her şeyin, gönül rahatlığıyla yok edilebilir olduğunu kanıksamıştır. Bunun önüne geçmek için, ilkokuldan üniversiteye kadar, zorunlu olarak okutulması gereken dersin adı şudur; "Doğal Kaynakların Kullanımı Ve İnsanoğlunun Yaşamak Karşısındaki Utanç Verici Aptallığı." Bununla da yetinemeyiz; her bir bireyin yiyecek, tekstil, elektrik, doğal gazlar ve su kullanım kotası olmalı, bu kota aşıldığında muslukları kesmek yerine, bu şahıslara, kota aşımının en az iki katinı telafi edecek biçimde doğaya hizmet görevi verilmelidir. Yarından tezi yok, insanoğlu, doğanın kölesi edilmelidir. İşte bu faşizm, yeryüzünde huzuru ve süküneti sağlayacaktır.
Şafağını Fransız Devrimi’nin aydınlattığı 19. yüzyıl bir yandan Endüstri Devrimi diğer yandan toplumsal hareketliliklerle Avrupa’yı sarsarken Osmanlı’yı da yaşamsal sınavlardan geçirir. Toprak kayıplarıyla günden güne küçülen imparatorluk ayakta kalabilmek için artık yönetsel reformlara başvurmak ve yüzyıllardır üstü örtülen sorunlarına çözüm aramak zorundadır. Tanzimat’ın getirdiği açılma bu arayışların saray çevresi dışına taşarak yeni oluşmaya başlayan kamuoyunda da tartışılmasına neden olacak ve tarih sahnesine Osmanlı aydınını çıkaracaktır. Zamanın ruhuyla gelen heyecanı taşıyan bu aydınlar arasında, özgün karakteri, öncü düşünceleri ve cesur girişimleriyle öne çıkan kişilik Ali Suavi’dir.
Mille'in de gördüğü gibi, dünyayı asıl değiştiren, bir toplumsal devrim olarak çok daha fazla savaş değildir; bir tür "süper kapitalizm", işçi sınıfı ve köylülerle sessiz bir anlaşma yaparak, eski burjuvaziyi sarsmıştır. Mille'in kastettiği, Fransa'da endüstri ve bankacılık alanlarında ardı ardına bir gelişme olduğu ve bir zamanlar başat olan orta ve küçük burjuvazinin artık kriz -buna bağlı olarak aydınların krizi de oluşmuştur- içine girdiğidir. Savaş ve Rus Devrimi, 1914'ün Ağustos ayından önce halihazırda var olan hareketi hızlandırmıştır.
Endüstri Devrimi ilerledikçe işverenle işçi arasında büyük bir uçurum açılmıştır. Bu devrimden önce, her işçi ileride bağımsız bir usta olmayı ümit edebiliyordu. Fakat devrimden sonra, üretimin bir fabrika işi durumuna gelmesi böyle umutları ortadan kaldırdı. "Kendi başına iş sahibi olmak" bir zanaatkârın normal olarak ümit edebileceği bir şey olmaktan çıktı, çünkü yeni düzende bağımsız iş sahibi olmak için her şeyden önce kapital gerekliydi. Endüstri Devriminin başlangıç döneminde, bu konuda bir çeşit firsat eşitliği olduğunu da belirtmeliyiz. Bu dönemde, çok küçük kapitallerle işe girişen bazı kimseler kısa zamanda zengin olma olanağı bulmuşlardır. Robert Owen de, ileride göreceğimiz gibi, çok küçük bir kapitalle işe başlayıp kısa zamanda büyük zenginlik kazanan girişimcilerin parlak bir örneğidir. Fakat fabrika biriminin gittikçe büyümesi, zamanla, bu "firsat eşitliğini" ortadan kaldırmıştır.
Reklam
361 öğeden 291 ile 300 arasındakiler gösteriliyor.