BİLMECELERLE KAL
Nihayet gün bitti ; işte beklediğin
Geldi : gece , gece , için kadar engin ,
İçin kadar zengin bir gece. Sahiden
Hülyanla başbaşa yaşam ak istersen ,
Pırıl pırıl yanan karanlıklara dal ;
Ve geceler gibi bilm ecelerle kal !
Nihayet gün bitti; işte beklediğin
Geldi: gece, gece, için kadar engin,
İçin kadar zengin bir gece. Sahiden
Hülyanla başbaşa yaşamak istersen,
Pırıl pırıl yanan karanlıklara dal;
Ve geceler gibi bilmecelerle kal!
Nihayet gün bitti; işte beklediğin
Geldi: gece, gece, için kadar engin,
İçin kadar zengin bir gece. Sahiden
Hülyanla baş başa yaşamak istersen,
Pırıl pırıl yanan karanlıklara dal;
Ve geceler gibi bilmecelerle kal!
Nihayet gün bitti; işte beklediğin
Geldi: gece, gece, için kadar engin,
İçin kadar zengin bir gece. Sahiden
Hülyanla başbaşa yaşamak istersen,
Pırıl pırıl yanan karanlıklara dal;
Ve geceler gibi bilmecelerle kal!
Aklı başında bir insan kimseden nefret etmez, bunun yerine karşısındakini dikkatle inceler, tüm varlığını derinlemesine kavramaya çalışır. İnsanda her şey öyle büyük bir hızla değişir, dönüşür ki ne olduğunu anlamadan bir bakar, karşı konulmaz biçimde bütün yaşam suyunu emen bir kurt büyüvermiş içinde. Ve pek çok kez yalnızca büyük tutkular değil, değersiz, önemsiz şeylere karşı duyulan istekler bile, büyük tutkular için doğmuş bir insandan büyüyüp dal budak salarak ona en yüce, en kutsal yükümlülüklerini unutturacak bir güce ulaşabilir. Denizde kum, insanoğlunda tutku! Üstelik hiçbiri birbirine benzemez! İyisi kötüsü, sıradanı soylusu, başlangıçta hepsi insana boyun eğer gibidir, ama sonra zorbaca ona boyun eğdirir, onun hâkimi olurlar. Bunca tutkudan kendilerine en iyilerini seçebilmiş olanlara ne mutlu! Esenliği, gönenci her an daha da büyüyen ve ruhlarının engin cennetinin derinliklerinde yaşayan insanlardır bunlar. Ama öyle tutkular vardır ki insan onları kendisi seçmez. Doğarken onlarla doğar ve onlardan kurtulma gücüne sahip değildir. Üstün bir takım güçlerin yönettiği bu tutkular ölene dek insana rahat yüzü göstermez. İster karanlıklara bürünmüş olarak, isterse dünyaya sevinçler getiren göz kamaştırıcı bir ışık şeklinde görünsünler, her iki durumda da insanın mahiyetini bilmediği esenlikli bir yaşam alanı gerçekleştirmek için vardırlar.
Kitap mı okuyalım? Bazen seninle beraber engin bir denizi seyreder gibi kütüphanemi seyrederiz. Koyu ceviz ağacından olan bu ahşap mobilyanın dal dal koyulaşıp gölgeler halinde yayılan budaklarını kimi zaman sevdiğim yazarların yüzlerine benzetip onlarla konuşurum. Steinbeck, Hemingway, Zweig, Woolf, Sait Faik, Oğuz Atay, Sevgi Soysal ve daha niceleri... Beni güvenilir bir dost gibi sessizce dinlerler. Kâğıdın o ince kokusu eşliğinde, yüzlerine sayfalar dolusu dokunmama izin verirler. Koşulsuz bir kabul duygusudur bu; insanı derinden sarar. Kitaplar ve sen olmasan...