... entelektüel yaşam, salt can sıkıntısına karşı değil, onun yıkıcı sonuçlarına karşı da korur. Yani kötü topluma ve insanın mutluluğunu bütünüyle gerçek dünyada aradığı zaman içine düştüğü çok sayıda tehlikeye, musibete, yitime ve savurganlığa karşı bir koruma duvarı oluşturur. Örneğin felsefem bana asla bir şeyler getirmedi, ama çok şeyi benden uzak tuttu.
Biliyorum. Gelen her teklifin bir öncekinden daha pespaye olacağını, her çekimden sonra benden büyük bir parçanın kopup gideceğini biliyorum. Zaten pahalı değilim, iyice ucuzlayacağım. Ama ucuzladıkça, beni sallamayanların yüreğine taş gibi oturacağım. Taş yerinde ağırdır. Benim yerim de budur belki, kendine koftiden entelektüel süsü veren, bir katrecik mürekkep yalamış erkeklerin otuzbir dergisinin kapağı. Budur yerim.
Sayfa 191 - Can YayınlarıKitabı okuyor
Modernleşme adı verilen süreç, Türkiye ve İslam dünyasında, toplumların ve insanların bağımlılık çevresini ve çerçevesini -dönemsel ve yöresel farklılıklar gösterdiği için mutlak olmamakla birlikte- şu veya bu oranda değiştirmiştir. Müslüman toplumların birbiri ile ilişkilerinde bir zayıflama ve gevşeme olduğu kadar, ferdi olarak kendi toplumu ile olan irtibatları zayıflayan insanlar, Batı toplumlarına tüketim alışkanlıkları yanında entelektüel olarak da belli ölçüde bağlanırken, bu sürece, “özgürleşme”, liberalleşme vs. adı verilmiştir.
Sayfa 52
'Şeytan da bir zamanlar Cennette otururdu, bu yüzden onu daha önce görmemiş olanların ilk gördüklerinde meleklerle karıştırmaları mümkündür."
Modern Batı'nın alâmeti farikası olan bilimsel, teknolojik, entelektüel ve sanatsal yeniliklerin hemen hemen hepsinin kökeni Batı dışı toplumlardır. Örneğin gemicilik ve denizcilik teknolojiler Çin ve Müslüman Orta Asya'da geliştirilmiştir, top ve barut Çin'de. Bugün bildiğimiz Batılı müzik enstrümanlarının ataları Ortadoğu ve Kuzey Afrika kökenlidir. Her şey bir yana Avrupa'nın dini bile Ortadoğu'dan ithal edilmiştir. İslâm âleminden Batıya doğru gerçekleşen ihracın en açık kanıtları Arapçadan İngilizceye geçmiş şu sözcüklerdir: Algebra (cebir), alkali ( alkali), admiral (amiral), mask (maske), sugar (şeker), syrup (şurup), lute (ud), guitar (gitar).
Sayfa 36
Hastaneye yatmanın ve tıbbi uygulamalara maruz kalmanın travma yaratabileceği fikri birçok insana şaşırtıcı gelir. Oysa uzun süre hareketsiz kalmak zorunda kalmanın, hastane tecrübelerinin ve özellikle ameliyatların travmatik etkileri genellikle uzun süreli ve ağır oluyor. Kişi operasyonun gerekli olduğunu biliyor olsa bile ve doktor eti, kasları ve kemikleri keserken bilinci açık olmasa bile, bu olay beden tarafından hayatı tehdit eden bir uygulama olarak kayıt altına alınır. "Hücre hafızası" düzeyinde beden kendisini ölüm tehlikesiyle karşı karşıya getiren bir yaralanmaya maruz kaldığını algılar. Biz entelektüel olarak ameliyatın yararına inanıyor olabiliriz ama ilkel düzeyde bedenlerimiz buna inanmaz. Travma söz konusu olduğunda, içgüdüsel sinir sistemimizin taşıdığı ağırlık artar çok daha fazla yük biner. Bu biyolojik olgu ameliyat- ların sık sık travma sonrası reaksiyon üretiyor oluşlarının birincil nedenidir.
”Öy­kü ve şi­ir ya­rat­mak için doğ­muş olan­lar, aşık ol­mak­la ye­ti­ne­mez­ler, çün­kü aş­kın sa­nat­sal bir yapı­tı oluş­tu­ra­cak en­te­lek­tü­el ör­gü­sü yok­tur.”
Biliyor musun, bugüne kadar konuştuğum insanlar içinde en parlak zekâlı, en entelektüel olanı.
Bir entelektüel, gemisi battıktan sonra karada değil, karala birlikte yaşamayı öğrenen birine benzer." Köken değil, başlangıç.
Sayfa 26 - MetisKitabı okuyor
Sürgün bir seçim değil, insanın başına gelen şeydir. Topluluğa duyulan kör sadakat ile kişiyi yalnızlaştıran entelektüel duruş arasında bir seçim yapmak gerek­tiğinde ikincisini seçeceğim. Edward Said
Sayfa 26 - MetisKitabı okuyor
Kendi zihinsel kapasitelerinden emin bir gencin tüm zarafetiyle kaleme aldığı son derece saldırgan bir metindir bu. Nefret etmeksizin üstatlarına ve onların öğretilerine başkaldıran, entelektüel otoriteyi reddeden, her şeye kendi başına baştan başlama arzusu duyan, önyargılardan kurtulup artık büyümek isteyen ateşli bir zihnin çığır açan eseridir.
türkiye iş bankası, birinci basım, çevirmen: murat erşen, mart 2020, beyoğlu l sunuş, ix
İlk olarak orta çağı da eski Fransızcada ortaya çıkan science(bilim) kelimesinin türediği Latince scientia Antik Roma’da en geniş tanımıyla “bilgi” anlamına gelirdi. Özgün halinde bu terim sadece doğanın incelenmesi ile elde edilen bilgiyi değil, felsefe, siyaset ve teolojiyi de içeren bütün entelektüel disiplinleri kapsamaktaydı.
Sayfa 7
1715'te, Isaac Watts neşeden nasibini al­mamış Divine and Moral Songs far Children [Çocuklar İçin Kutsal ve Ahlaki Şarkılar] adlı kitabını yayımladı. Bu kitabı büyüleyici bulu­yorum çünkü yazarı, çocuklar için yazmanın entelektüel açıdan onur kırıcı olduğu düşün­cesinin on sekizinci yüzyılda dahi güçlü oldu­ğunu bize gösteriyor. Watts şöyle diyor: "Ya­kın arkadaşlarımdan bazılarının, çocuklar için yazarken zamanımı fazlasıyla vasat bir iş uğru­na heba ettiğimi düşündüklerini biliyorum ... Fakat ben, Yüce Efendi'sinin krallığını daha da yüceltebiliyorsa, kişinin, İsa'nın bir hizmetkarı olarak uğraştığı hiçbir işin fazlasıyla vasat olmadığı düşüncesiyle yetiniyorum." Kitap o dönemde rağbet gören, insanı "manevi yön­den yüceltecek denli kasvetli" kitaplar kate­gorisine girer; ölümün kaçınılmazlığıyla ilgili insanı kendine getiren kısa şiirlerle doludur: Gencim güzelim diye gururlanmam Bilirim zamanla ikisi de sararıp solar; Ama görevimi ifa edip kazandığım itibar, Ben öldükten sonra dahi gül kokar.
Sayfa 20 - Domingo
Eğer edebiyat ve kitaplar benim entelektüel özgürluğe kaçışım idiyse, bu mektuplar da duygusal kaçışımdı.
Son tahlilde bana öyle geliyor ki uzmanlaşmaya teslim olmak tembelliktir; çünkü uzmanlık alanınızın gereklerine uyarak başkalarının sizden yapmanızı istediği şeyleri yaparsınız.
Resim