İnsan aslında, mutluluk resmindeki gülümsemeyi değil, hayattaki mutlululuğu arar. Nakkaşlar bilir bunu, ama resmedemedikleri de budur. Bu yüzden hayattaki mutluluğun yerine, görmenin mutluluğunu koyarlar.
Bir zamanlar yağmurda, çamurda zorlanarak yürüdüğü sokaklardan şimdi akıp gidiyorlardı işte. İnsanın hayatı da zamanın yolunda hızlanarak böyle akıp gidiyordu.
Her şey özlenebilir. Her şey tutku konusu olabilir. Her şey aynı ölçüde kutsal ve aynı ölçüde aşağılık olabilir. Tutkular çevreye göre değişen şeylerdir.
Aramızdaki tek farkın, kendisinin hiç bilmediği bir konuşmaya katılarak çözümlemeye duyduğu heves, benimse çok iyi bildiğim konuları uzaktan izlemekteki kararlılığım olduğunu anlatmaya çalıştım ona.
Sanki bu kentin başına bir felaket gelmişti. Sanki herkes apar topar göçmeye hazırlanmış, o telaş içinde fazla yük olmasın diye başkalarının gözünde hiçbir değer taşımayan, yalnızca kendi geçmişini diri tutan ufak tefeğini alelacele elden çıkarmıştı.
Ne de olsa ikimiz de iki üç paragrafla geçiştirilemeyecek kadar zorlu bir çaba gösterdik aramızdaki 'şey'i anlamak için. Bildik hiçbir şeye benzemiyor ki.