Eray Erdoğan

Bir şekilde, bütün acıları gördüğümü, bütün hıçkırık cinslerini duyduğumu düşünüyordum. Sanki, dünyayı bacaklarının arasından çıkarmış bir kadın gibiydim. Her yerini ve her şeyini biliyordum, doğurduğu bebeğini tanıyan bir anne kadar… Her şeyi bildiğim için vasiyetimde tek bir cümle olacaktı: “Beni yüzüstü gömün. Çünkü yeterince gördüm!”
Sayfa 380 - Doğan KitapKitabı okuyor
Reklam
Kapı açıldı. Ve eşyalar zinciri akmaya başladı. Sonunda bir evim oluyordu. İlk defa! Kendi paramla aldığım ve döşediğim. Annem görse gurur duyardı. Tabii, bir aile kurmayacaktım içinde. Ama yine de ev evdir, diye düşündüm. İşte koltuklar, yataklar, dolaplar. Televizyon bile var. Kapıdan giriyor hepsi. Bir müzik seti, bir fırın. Sandalyeler. Evim var! Ne güzel! İçinde kendimi öldürebileceğim bir evim var. Hayat bu işte! Sırf kendi evinde ölebilmek için, emekli olana kadar yıllarca çalışanların hissettiklerini anlıyordum. Sahibi olduğu bir evde ölmek tek amacıydı, para için çalışan insanın. Ne mutluluk! Umarım bir gün, Anita da bu evde ölür. Umarım, evin çalışanları da bu çatı altında ölürler. Umarım, sarı ev aile mezarlığımız olur!
Sayfa 352 - Doğan KitapKitabı okuyor
"İşte!" dedim. "Umut bu. Bir tekne. Başka bir şey değil. Koca okyanusta devrilmeden yol almaya çabalayan bir tekne. Sonsuzluğun dalgalarıyla savaşan bir ceviz kabuğu. Hepsi bu. Köhne bir tekne." Ben bindim. Kamarasında uyudum. Hiçbir şey değişmedi. İsterdim yeni bir insan olarak inmeyi o tekneden. Değişmeyi, iyi bir olmayı, hissetmeyi, sevmeyi. Hepsini isterdim. Ama istemenin yetmediğini çok erken anladım. Hiçbir şeyin yetmediğini! Dünyayla mesafeli bir dostluk kurmak zorunda kaldım.
Sayfa 317 - Doğan KitapKitabı okuyor

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Sorarlarsa, "Ne iş yaptın bu dünyada?" diye, rahatça verebilirim yanıtını: "Yalnız kaldım. Kalabildim! Altı milyarın arasına doğdum. Ve hiçbirine çarpmadan geçtim aralarından..."
Sayfa 252 - Doğan KitapKitabı okuyor
Yirmi bin dolara yakın para yaktım. Üç gece boyunca uykusuzluğumu rahatsız etmemek için. Yine de üşüdüm. Amerika, banknotlarının malzemesinden bile çalıyor olmalı. Bir yirmilik en fazla dört dakika dayanıyor. Harcaması bile daha uzun sürer. Paranın aslında güzelliği bu. Yaktın mı yanıyor, tuvalet kağıdından farksız! Ama birine uzattın mı, soru sormadan alıyor.
Sayfa 178 - Doğan KitapKitabı okuyor
Reklam
Bir buçuk litrelik bira şişesinin toprak yolda kırılma sesi egzozunkine karıştı. Ouagadougou'ya giriyorduk. Yollar kalabalıklaştı. Binaların boyu uzadı. Pantolonların sayısı çoğaldı. Hiçbir şey modernleşmenin önünde duramıyordu. İlkellik yakında hepimiz için güzel bir anı olacak. Çok özleyeceğiz onu. Basitlikten tekrar doğacaktık oysa ve o kapıyı da kapatıyoruz. Üstüne de bütün insanlık oturuyor... Elmas tüccarları, köle tacirleri, uyuşturucu pazarlayanlar hep olacak. Ama modern hayatın gerektirdiği şekilde. Bütün dünyada tek bir para birimi hüküm sürecek. Tek bir dil. Avrupa'da da yapmak istedikleri bu değil mi zaten? Elli yıl öncesine kadar birbirlerini boğazlayanları aynı dilde konuşturmak! Hiçbir şey değişmeyecek. Sadece eskiden birbirlerine ettikleri küfürleri anlamıyorlardı. Artık son derece iyi anlaşacaklar bu konuda. Birbirlerinden daha çok nefret edecekler. Ve yine birbirlerinden çaldıkları paranın kendi paralarına göre ne kadar ettiğini hesaplamalarına gerek kalmayacak. Hepsi bu.
Sayfa 56 - Doğan KitapKitabı okuyor
Tabii ki dünyanın bir anlamı olması gerekmiyor. Belki de onu anlamlandıran üzerinde yaşayan akıl sahibi yaratıklardır. Ama onların da bizi getirdiği nokta ortada!
Sayfa 41 - Doğan KitapKitabı okuyor
Kayra, bir gün bana "Mutsuzluğuna hiçbir çare aramıyorsun" demişti. "Ve en büyük acının kendininkinin olduğu düşünüyorsun. Dünyadan haberi olmayan bütün geri zekâlılar gibi. Ölmesine çeyrek kalmış, herkesi yaşadığına pişman etmeye çalışan, sağlıklı oldukları için suçluluk duymalarını isteyen hastalıklı, yaşlı bir kadın gibisin." O an çok sinirlenmiştim. Ama haklıydı. Ben hiçbir şey yapmıyordum. Hiçbir şey yapmayan adam bendim. Herkesin koştuğu saatlerde ben saniyeleri sayıyordum.
Sayfa 38 - Doğan KitapKitabı okuyor
Ama bütün bunların ne önemi var? Entelektüel sapkınlıklarıyla ve dünyanın diğer bütün kıtalarına karşı hissettikleri korku ve nefret kokteyli duygularıyla, son olarak da yeryüzünün görüp görebileceği en salak turistleri olma unvanlarıyla Avrupa halkı kendini öldürmek ya da öldürtmek için bütün nedenlere sahiptir. Sosyal devlet dedikleri, bana kalırsa Gestapo düzeninden başka bir şey olmayan sistemleri, sokakta biri düştüğünde ambulans gelene kadar, yerde yatanın kendileri olmadığı için şükretmelerinden ibarettir. Arap hiçbir sakınca görmeden hiç tanımadığı, kendinden geçmiş yerde yatan bir adamı sırtlayıp en yakın hastaneye koştururken Avrupa insanı aynı adama, adını yeni öğrendiği bininci mikrobu kapmamak için bir metreden fazla yaklaşmaz bile. Çünkü Avrupalının altına yapacak kadar korkması için bir şeyin ismini bilmesi yeter. İsimsiz canavarlar sadece Arap'ı korkutur. Herkesin kendine göre bir paranoyası var. İklimden, saç renklerinden, el parmakları uzunluğundan ya da her neden kaynaklanıyorsa! Herkesin tercih ettiği bir ölüm var...
Sayfa 28 - Doğan KitapKitabı okuyor
Kendimi ölümsüz olarak görüyorum. Mekân ve zamandan kopalı yıllar oluyor. Bir kıza âşık olmuştum. Onu görmek için altı saat yol almam gerekiyordu. Bir sabah, treni kaçırdım. Âşık olmaktan vazgeçtim.
Sayfa 25 - Doğan KitapKitabı okuyor
Reklam
Eray Erdoğan
Bir kitabı okumaya başladı
Kinyas ve Kayra
Kinyas ve KayraHakan Günday
8.5/10 · 26,7bin okunma
536 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
350 günde okudu
Atatürk
AtatürkLord Kinross
9/10 · 1.964 okunma
"Memleketin içinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilir. Hatta bu iktidar sahipleri menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet fakru zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evladı! İşte; bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen, Türk istiklal ve cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!"
Sayfa 563 - Altın KitaplarKitabı okudu
Atatürk, genç kızı övdükten sonra, "Napolêon, ülkesiyle başladığı işi kendisiyle bitirdi," diye özetledi. Sakarya'da kazandığı zaferin, Austerlitz'le kıyaslanmasından hoşlanmasa da, Napolêon'u bir general olarak çok beğenirdi. Yalnız, kendi ihtirası yüzünden, Fransa'nın milli çıkarlarından çok, dünyayı zapt etmeye değer vermiş olduğu söylerdi. Napolêon'un, ülkesinin iç huzuru zararına olarak giriştiği Moskova seferini, Osmanlıların Viyana'ya saldırısına benzetirdi. Napolêon, programının ne olduğu sorulunca, "Sadece burnumun doğrusuna giderim; ilerleyişim bu gidişimin sonucudur," diye karşılık vermişti. Atatürk, bunu, "Sadece burnunun doğrusuna gidenler, kafalarını, Saint-Helena kayasına çarparlar," diye yorumlardı. Napolêon kendisini, denetimi altına almak istediği olayların akışına kaptırmış; bunun sonucunda, demokrasi altmış yıl geriye atılmıştı.
Sayfa 550 - Altın KitaplarKitabı okudu
Hitler'e gelince, Gazi bu konuda, Nazi aleyhtarı bir Alman dostunun söylediklerini yerinde buluyordu. Buna göre kendi diktatörlüğü bir milleti kölelikten kurtarmış, Hitler'in diktatörlüğü ise, özgür bir milleti köle haline getirmişti. Mustafa Kemal, Alman diktatörünü bir seyyar tenekeciye benzetirdi. Kavgam'ı okuduktan sonra da "dilinin yabaniliği ve delice düşünceleri karşısında midesinin bulandığını" söylemişti. Bu yüzden Almanlar, verdikleri uzun vadeli kredi ile beş yıllık plan için yaptıkları demiroylu malzemesi yardımı karşılığında, Türkiye'den hiçbir şey koparamamışlardı.
Sayfa 531 - Altın KitaplarKitabı okudu
444 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.