pek sevgili f. teoman yakupoğlu,
bilen bilir, size olan sevgim ve takdirkârlığım yüksek dozdadır oldum olası. eğer sizi bir müzisyen olarak bilmiyor olsaydım bile var oluş amacınız ne olursa olsun -belki (ve zannımca yüksek ihtimal içinde) bi şair, belki bi ressam ya da yoldan geçen öylesine bi insan- eminim ki bi yerlerde zihniniz ve ruhunuz ile rastlaştığımda tıpkı şimdi olduğu kadar sevgi duyardım. bilinen ve gerçek olan müzisyen kimliğinizden çok gerçek mânâda bir şair ve düşünür de olduğunuz açık ve tutarlı yeterince. yıllardır şarkı olarak sunduğunuz her şey aslında saf anlamda yaşamın her türlü noktasından nağmeli dizeler. belki “ruhunu satmayan” bi fahişe, belki gazetenin yalnız kalpler sütunundakiler; belki romandaki bir askerin ölümü, belki erdal eren, belki sevmeye yeteneksizliğin(m)iz, yaralarını yarıştıran kalpleri(m)iz, uzlaşamayan yanların(m)ız; anlaşmazlıklar, hissedilmeyişler, sancılar, belki en güzel hikâyen(m)iz... müziğinizin bu ufak tefek imgeleri çoğu kez soluktur ama asıl mânâ ve değer o “çoğu kez”in dışındadır. karanlığın içine serpiştirdiğiniz aydınlık parçacıklar da “çoğu kez”in dışındadır. o, aşk ve gurur, insanlık halleri, gönülçelen, 17, koyu antoloji... her biri eşsiz sanatınızın eşsiz izdüşümleri.
«dünyaya kazık çakmak gibi isteklerim var, daha sonra beni çok kişi hatırlasın istiyorum.» (1997)
her harf ve her nota birer birer kazındı dünyanın duvarına. taze meyve tatları yağmurlarında nicelerine ruhî bey.. ruhunuzu çok seviyorum.