Ey Mümin Hanımlar! Sizden biri komşusuna hediye vermeyi küçümsemesin. Keçinim kurumuş ayaklarını vermek pahasına da olsa hediyeleşin.
(Allah Resulü'nden (s.a.v.) rivayet edilir.)
Hz. Peygamber'in kabrine doğru giderken, birden yüreğim kabardı, dizimin dermanı kesildi, oracığa çöküp ağlamaya başladım. Nasıl olduğunu anlayamadım. Sanki mübarek, hayatta imiş de beni çağırıyormuş gibi. Selat ü selam okuya okuya doğruldum. O hal içinde yüzer gibi, uçar gibi, kendimden geçerek kabre ulaştım.
İş hayatındayken çalıştığım firmada eleman ihtiyacı olurdu. Ben de çevremdekilere sorardım, belki tanıdık birini buluruz diye. Üniversiteden yeni mezun bir sürü kişiyle bu şekilde tanıştım. "Ne yapabilirsin? Nasıl bir iş istiyorsun" diye sorduğumda "Masa başı iş olursa iyi olur" gibi cevaplar veriyorlardı. Arkadaş, hele bi' dur! Daha yolun başındasın... Biraz zoru gör, sahaya in, iş hayatı nedir ne değildir anlamaya çalış. Tecrübe edin... Sonra masa başı iş istersin! Ama yok, zoru hiç görmeden neredeyse patron koltuğu isteyecekler.
Gidebilirsiniz, demiş dümendeki adam ve o an aşağıya atmışlar kendilerini, önce kadınlar terk etmiş tekneyi, sonra adamlar, öylece çekip gitmemişler, ördekleri, tavşanları ve tavukları da yanlarında götürmüşler, öküzleri, eşekleri ve atları da, martılar bile, birbiri ardına uçup gitmiş, tekneyi terk etmiş, yuvalarını taşıyorlarmış gagalarıyla,
Uyku yaman bir sihirbazdır, şeylerin dengesini altüst eder, uzaklık yakınlık diye bir şey kalmaz artık, yan yana yatan insanları birbirinden ayırır, sonra onları bir araya getirir. Birbirlerini görseler de görmeseler de, kadın sadece birkaç adım ötesinde uyumaktaymış, yine de bir türlü ona ulaşamamış, halbuki ne kadar kolaydır iskeleden sancak tarafına gitmek.
Kadına tatlı rüyalar dilemişti, fakat tüm geceyi rüyalarla geçiren yine kendisi. Karavelasının açık denizlerde olduğunu düşlemiş, hem de anlı
şanlı üç şişkin Latin yelkeniyle...
Beş ayımı geçirdiğim Kolombiya'da hiç kimseyle en ufak bir sorun yaşadığımı hatırlamıyorum. Siz yeter ki iyi niyetli ve biraz da sıcakkanlı olun. Sonrasında dinin, dilin, rengin ya da ırkın hiçbir önemi olmadığını göreceksiniz.
Ben yelken açma konusunda iki gerçek öğretmen olduğuna inanıyordum, biri deniz diğeri de tekneydi, Ve bir de gök, göğü unutuyorsun, Evet, tabii, gök, Rüzgarlar, bulutlar, gök, Evet gök.