Erkeğin, bilinçaltında, kadınsız yaşayamayacağından kork­tuğuna inanıyorum. Kadınına karşı geliştirdiği güçlü bağlan­manın dışında çoğu kez yalıtılmış, yabancılaşmış bir insandır. Çok az yakın erkek arkadaşı vardır. Diğer kadınlara ilgisini bastırmakta ve çocuklarına pasif, katılımsız bir baba olmak­tadır. Bütün ihtiyaçları kadınına yöneliktir. Buna karşılık bir kadın erkeğini kaybettiği zaman bile onu besleyecek başka yakın ilişkilere sahiptir: çocukları ve diğer kadınlar. Erkeğe da­ha az bağımlı olması nedeniyle, başka bir erkek olsa da olmasa da ayakta kalmayı başarabilmektedir.
Yaygın bir kültürel mite göre kadın-erkek ilişkisinde kadın daha bağımlıdır. Erkeğin coşkusal açıdan sığ olduğu ve bir kadınla derin, yakın bir duygusal ilişki kuramadığı söylenir. Ne var ki klinik deneyimleri, bu “sığlığın,” erkek tarafından kendi duyarlığını ortaya vurmaktan kaçınmak için kullanılan bir öz-koruyucu araç olduğunu düşündürmektedir. Yani, erkek, kadına yönelik yakınlık duygusuna ve bağımlılığa direnir, çünkü kadın bir kere bilinçaltı savunmasını aştığı an, erkek, derin ve neredeyse tam bağımlılık derecesinde kadına bağlanır. Özellikle ilk evliliklerde birçok erkek bilinçsizce, anneleriyle olan türden il­kel bir bağımlılık ilişkisi aramakta ve beklenmedik bir şekilde memeden kesilen bebek gibi, bu rahatlık kaynağından olunca öfkeye kapılmakta ve umutsuzluğa gömülmektedir.
Reklam
Erkek, kendini inkar ederek kendini kontrol eder.
Özünde erkeklerin tamamı, iyi çocuklar gibi davrandıklarından emin olma sorumluluğunu verdikleri anne figürleriyle evlenmektedir. Boşandıktan sonra bile birçok erkek bağsız geçecek birkaç yılın özgürlüğüne dayanamayacak gibi gözükmektedir. Bunun yerine, telaş içinde yeniden evlenirler ya da bir başka bağlayıcı ilişki kurarak olgun olduklarını kanıtlamaya çalışırlar
Kültürümüzde genç erkek, cinsel arenada meydan oku ve fethet parolasıyla şartlandırılır. Genç akranları tarafından, olabildiğince çok kızla "birlikte olma" beceresiyle pekiştirilir. "Sağlıklı" olsun ya da olmasın, bu onun toplumsal mirasıdır: mücadele ettiği, cesurca üstesinden gelmeye çalıştığı ve kendinden nefret etmesine yol açan bir miras. Öte yandan geleneksel olarak kadınların çoğu cinselliği, kalıcılığa ve evliliğe giden bütünsel bir sevgi ilişkisinin bir parçası olarak görmeye koşullandırılmaktadır.
Kültürümüzde kadınların erkeklerden daha fazla yaşamasının nedeni konusunda bu verileri birleştiren kişisel bir teorim var. Erkeğin, bilinçaltında, kadınsız yaşayamayacağından korktuğuna inanıyorum. Kadınına karşı geliştirdiği güçlü bağ lanmanın dışında çoğu kez yalıtılmış, yabancılaşmış bir insandır. Çok az yakın erkek arkadaşı vardır. Diğer kadınlara ilgisini bastırmakta ve çocuklarına pasif, katılımsız bir baba olmaktadır. Bütün ihtiyaçları kadınına yöneliktir. Buna karşılık bir kadın erkeğini kaybettiği zaman bile onu besleyecek başka yakın ilişkilere sahiptir; çocukları ve diğer kadınlar. Erkeğe daha az bağımlı olması nedeniyle, başka bir erkek olsa da olmasa da ayakta kalmayı başarabilmektedir.
Reklam
Yaygın bir kültürel mite göre kadın-erkek ilişkisinde kadın daha bağımlıdır. Erkeğin coşkusal açıdan sığ olduğu ve bir kadınla derin, yakın bir duygusal ilişki kuramadığı söylenir
_Mason Cemiyetine Giriş: _Bir şahıs, kendi isteğiyle bir mason cemiyetine dahil olamaz. Aday olmak kelimesinin manası, başlangıçtır. Cemiyete giren de yola koyulmuş olandır. Cemiyete aday olacak şahıs, o cemiyetin aday organizasyonu tarafından seçilir ki bu husus cemiyetin sosyal karakterini belirtir. Yeni adaya ruhi tesirde bulunulur. Usullerin
"Erkeklere yönelik sık sık dile getirilen başlıca suçlamalardan birisi de, erkeklerin, kadınlara yüzleri bulunmayan cinsel nesneler olarak davrandıkları yolundadır. Ancak erkekler, bu ilişki tarzını 'sembol seksi' adını verdiğim farklı ve eşdeğerde zararlı bir biçimine maruz kalmaktadır. Erkeğin, gerçekten de kadına fiziksel görünümü temelinde tepki verme eğilimi gösterebilmesine karşılık, kadının erkeğe çekimi de birçok durumda erkeğin statüsüne, gelirine ve gücüne dayanmaktadır. Milyonerlerle evlenmesiyle ve önde gelen politikacılarla ve sanatçılarla çıkmasıyla ünlenen bir aktrist, bunu rahatça ve dürüstçe dile getirmiştir: 'Hoşlandığım erkeklerin iki ortak özelliği var: Zeki ve güçlüler.' Kadına cinsel nesne gibi davranma suçlaması karşısında suçluluk duygusuyla tepki veren erkekler, altında yatan şeyin farkında olmaksızın bu kadının tutumunu kendi içinde doğru kabul ediyor gibi gözükmektedir. Bu tutum, parasız olmaları veya düşük statülü bir işte çalışmaları halinde 'üst tabaka' kadınlarını haketmeyecekleri yolunda yıkıcı özkavramı doğrulamaktadır."
"Özgür erkek, gelişme, tümel ve akışkan ve tam anlamıyla sağlıklı ve mutlu olma hakkını ve ihtiyacını sürekli olarak olumlayacaktır. Benliğinin bütün boyutlarını gücünü ve zayıflığını, başarılarını ve başarısızlıklarını, duyusallığını, erkellere ve kadınlara yönelik sevecen ve sadık tepkilerini sevinçle karşılayacaktır. Yol boyunca kendi duruşlarını beliryerek ve eşsiz ve her an gelişen tümel kişiliğini ortaya vurarak kendi kişisel gelişim rotasını izleyecektir."
Reklam
"Özgür erkek, katı rollerle, birbirinin tekrarı ve eştipik olan tepkilerle sonuçlanan beklentilerle yaşamak yerine kendi eşsiz ve bireysel ritmiyle giderek artan ölçüde uyum içinde kendi tumel benligini tekrar kazanacaktır. Bu nedenle bir anlamda kestirilemez bir insan olacaktır, çünkü tepkilerinin dışsal baskılarla programlanmasına izin vermeyecek, bunun yerine içsel mesajlarını dinleyecektir. Bazen aktif, bazen pasif, bazen sosyal, bazen içe kapanık, bazen cinsel açıdan iştahlı, bazen isteksiz, bazen bağımlı, bağımsız olacaktır. Başka bir deyişle, ritmi ve davranışları değişken olacaktır."
"Sonuç olarak, erkek, ilişki içinde katıdır. Ya egemen olur, ya egemenlik altına girer, kontrollü veya kontrolsüz, güçlü veya hassas olur. Ama bir anda bir şey, başka bir anda başka bir şey olmaya izin vererek varlığının bütün boyutlarını rahatça yaşayamaz. Çünkü yasak dünyaya girdiği, yani, bağımlı olduğu an, rahatsızlık ve kaygı başgösterir."
"Kadınlar haklı olarak bir kalıba dökülmeyi ve cinsel nesne olmayı reddetmişlerdir."
"Usdışı olma korsunun bir yanı da belirsizlik korkusudur. Bu nedenle siyah-beyaz bir dünyaya ihtiyaç duyar ve gri alanlarla, net olmayan veya belirsiz olan şeylerle ilgili kaygısını din- dirmek için yanlış veya kısmi cevaplara yönelir. Bu belirsizlik ve çatışma korkusu, onu, belirleyici, eylem- yönelimli, mantıklı ve açık olmaya zorlayan eski koşullanmasına bağlıdır. Bu tarzda hareket etmek ve buna karşılık seçenek olasılıkların belirsizliğini ve doğruluğunu kabul etmek onun için zordur." *Usdışı: Aklın alamayacağı aklın dışın da kalan.
"Erkek olma ile mantıklı, analitik ve bilimsel olma arasındaki bağ, erkeğin, 'usdışı' olan, yani somut bir şekilde görülmeyen yada bilimsel kanıta açık olmayan şeylerden korkmasına neden olur."
Resim