Sonuç olarak “cesaret” denilen şeyin kökü çoğu zaman bir tür korkaklıktadır: buna ikna olmak için erkekleri cinayete, işkenceye ya da tecavüze iten tüm o durumları hatırlamak yeterlidir, zira tahakküm, sömürü veya baskıya yönelik istek, içinde zayıflığa yer olmayan “erkekler” dünyasından dışlanmaya dair o erkeksi korkuya dayalıdır. Bazen “sert adam” olarak nitelendirilen
erkekler aslında kendi acılarına, ama özellikle başkalarının acılarına karşı sert ve acımasızdırlar; katillerde, işkencecilerde yahut tüm diktatörlüklerin veya tüm “total kurumlarm” tetikçilerinde, hatta hapishane, kışla veya yurt gibi çok daha sıradan kurumlarda böyledir bu; fakat ayrıca, neoliberalizmin kutsadığı yeni savaşçı patronlar da çoğu zaman bedensel bir cesaret sınavına tabi tutulurlar ve onlar da ihtiyaç fazlası çalışanlarını kapının önüne koyarak erkekliklerini ispat ederler