İçinde yaşadıǧımız çaǧ, anti-entelektūel bir çaǧdır. Ne kadar cahilseniz o kadar fazla şansınız var bu sistemde. Ben bu çaǧa “aptallar çaǧı” diyorum. Hayatında ders kitabından başka bir kitap okumamış hekimler, avukatlar, yargıçlar, mūhendisler, bilim insanları vs… yetiştiren ve onları kendisine hizmet ettiren bir fabrikadır kapitalist sistem. Tek bir kitap okumamış bir futbolcu milyonlarca dolar ve būyūk bir ūn kazanabiliyor. Sistemin kurallarına uymayan, hayatını insanlıǧa adamış bir bilim insanı ya da entelektūelin adını toplumun būyūk kesimi bilmiyor.
Erol Anar
Bu coğrafya insanı genelde, " seçmemeyi seçmek" cesaretinden yoksundur. Toplumsal ölçekte bir aydınlanmanın yaşanmadığı özgür bireyin oluşmadığı bu coğrafyada insanlar da seçmeyi seçer.
Örneğin hepsini denediği ve hiçbir umudu olmadığı halde, defalarca denediği partilere oy vermeyi sürdürür. Ve tercihini hep seçmekten yana yapar. Bu partilerin hiçbirini seçmemeyi, yani seçmemeyi seçmeyi bir an olsun aklına getirmez.
Belkemiksiz bir anlayış egemendir toplumda. Bu anlayış kendisini "kötünün iyisi", "hiç yoktan iyidir" vb... gibi sözler açığa vurur.
Bu belkemiksiz anlayış, seçeneklerden birini tercih etme, - kolay olanı- ve yetinme felsefesi üzerinde şekillenmiştir.
İnsan, her zaman iki kötü seçenekten birisini tercih etmek zorunda değildir. Böyle durumlarda, zor olan, şeçmemeyi seçmektir. Seçmemeyi seçmek, bir kaçış değil, bir mücadele biçimidir. Bu coğrafyada, seçmemeyi seçmek, reddetme kültüründen geçer.
Seçmemeyi seççtiğimiz gün biraz daha özgürlüğe yakınlaştığımız gün olacaktır.
"Dostoyevski de hapishanedeki bir kőpekle, insan ilişkileri üzerine gőzleme dayalı bir deney yapıyor. İlginç gőzlemleri var yazarın. Önce hapishanedeki bir kőpeğin yanından geçen her mahkum tarafından tekmelendiğini gőzlemler. Asıl ilginç olan şey, kőpeğin mahkumlardan kaçmaması ve yanına bir mahkum yaklaştığında otomatik olarak eğilerek tekme pozisyonu almasıdır. O, bir gün kőpeğin yanına yaklaşarak onun başını okşar. Kőpek bir süre şaşkın şaşkın ona baktıktan sonra, hızla yanından uzaklaşır ve acı acı havlamaya başlar. Ve kőpek, o günden sonra nerede Dostoyevski’yi gőrse oradan kaçar ve ona bir daha asla yaklaşmaz.
Hepimiz bir anlamda Dostoyevski’nin kőpeğine benziyoruz. Gerçek sevgiye yeterince değer vermiyor, sevgimizi gőstermiyoruz. Bize sevgi gősterenleri ise kırıyor ve itiyoruz. Gerçek sevgimizi açığa çıkardığımızda ve sevgiye daha çok sevgiyle karşılık verdiğimizde kendimize biraz daha yaklaşmış olacağız."
Kaynak :t24.com.tr/yazarlar/erol-a...
Kuran’ın tamamını okumadan Mūslūman, İncil’i okumadan Hristiyan, Marx’ın tek bir kitabını okumadan Marksist, Bakunin’i okumadan anarşist, Nutuk okumadan Kemalist olanlarla dolu bir dūnyada yaşıyoruz. İnançlar, dūşūnceleri belirliyor. İnançlar, dūşūnceden daha gūçlū. Dūnyayı bu yūzyılda bile inançlar yönetiyor ve belirliyor; gerçeklik değil.
Daha doǧrusu neye inandıǧını bilmeyen insan, en fanatik insan olabiliyor. Çehov’un dediǧi gibi, ‘en tehlikeli insan tipi az anlayan, çok inanandır.'
Erol Anar