Ah! Acıların çayırı.
Ah! Güzelliğe kapanmış kapı!
Ben cefa uğruna bir çocuk istiyorum
Ve hava sunuyor uyuyan Ay'dan
Yıldızçiçekleri bana.
Bu benim ılık sütten iki kaynağım,
Zonkluyor etimin dolgunluğunda
Atın iki nabzı gibi
Sancı veriyor üzüntümün dalında.
Ah! giysimin altındaki kör göğüsler!
Ah! gözsüz ve beyazsız güvercinler!
Ah! hapsedilmiş kanımın acısı
Nasıl da çiviler sokar boynuma eşekarıları gibi
Fakat gelmelisin sen, sevdiğim, çocuğum,
Çünkü su tuz verir, topraksa meyve,
Ve karınlarımız taşır yumuşak çocuklarımızı,
Bulutların tatlı yağmuru taşıdığı gibi.
Daha ben ilk kazmayı vurmadan
Elime gelen Karabitki’li testi,
Nefertiti’nin mutfağı sayılan yerde
Koyu sır yeni hicret yollarını kesti.
Terimler, eşekarıları sözcüklerin,
Acımasızdırlar, adsız ve süeldirler,
Önlerine katarak insan ve hayvan listelerini
Sabah akşam kapınızın önünden geçirirler.
Fazıl Hüsnü diyor ki, ne diyor Fazıl Hüsnü?..
Keşke yalnız bunun için sevseydim seni
Böcekleri türlerinden birçoğu zehirli olur... Bundan dolayı tehlike işareti kullanmak bunların işine gelir. Örneğini eşekarıları sarı-siyah çizgilerin taşır gövdelerinde... Böcek aleminden aldığımız bu örneği, statü peşinden koşan insanların durumunu anlamak için kaba bir kıyaslama olarak kullanabiliriz.
Zehire sahip olmanın yerine iktidara sahip olnayı koymak yeter bunun için.