Esir Şehir Üçlemesi’nin 2’nci kitabı olan Esir Şehrin Mahpusu’nda; Avrupa, Afrika ve Uzak Doğu’nun neredeyse tamamını gezip gören, ama kendi memleketine, Anadolu’ya yabancı kalarak bunun pişmanlığını her seferinde dile getiren bizim kibar ve vatansever paşazademiz yiğit Kâmil Bey’in mahpushane yaşantısını okuyoruz. Verilen 7 yıllık ceza üzerine,
Kemal Tahir’in okuduğum ilk kitabıydı ama asla son olmayacak. Toplumsal gerçekçi bir akımla yazdığı kitabın dili yalın,karakter betimlemeleri zengin,diyaloglar bazen çok uzun olsa da çok sıkmıyor. Milli mücadele döneminde İstanbul işgal altındayken Anadolu’daki Kuvayı Milliye birliklerinin mücadelesi yanı sıra İstanbul’daki aydınların ne pahasına olursa olsun yardım çabalarını kadın-erkek fark etmeksizin elini taşın altına koyan insanların inançları konu alınmış. Paşa oğlu Kamil Bey,çok zenginken cebinde metelik olmadığı bir hale düşüyor. Bir yandan arkadaşlarıyla gazete çıkarıp Anadolu’dan haberleri yaymaya çalışırken bir yandan da padişah taraftarları tarafından düşmanla işbirliği yapmaya,yüksek mevkilere getirilme sözleri veriliyor. Kamil Bey canından bile vazgeçer ama vatanını satmaz. Kitabın ikinci bölümünde ise Kamil Bey’in hapse girme süreci anlatılmış. Sırada serinin diğer kitapları Esir Şehrin Mahpusu ve Yol ayrımı var.
“Mustafa Kemal Paşa olmasaydı ne yapardık?”
İstanbul
Esir Bir Rus Diplomatın Gözünden
(03.04.2020)
1768-74 Osmanlı-Rus Savaşı'nın meydana geldiği yıllarda İstanbul'da diplomatlık yapan Levaşoh'un esaret ve İstanbul hatıralarından oluşan eser bir esirin gözlerinden okuduğunuzu hissettiriyor.
Neredeyse bütün Avrupa'yı gezdim,ancak hem güzellik hem de bulunduğu coğrafya açısından İstanbul gibi bir yer görmedim.
Yazım hatası: 35.Syf.
Beyaz Kale
Orhan Pamuk'un Osmanlı imparatorluğu Istanbul'unda geçen bir hikayeyi anlattığı Beyaz Kale ,yazarın yayımlanan üçüncü romanı özelliği taşıyor .Ilk basımı 1985 yılında Can yayınlarından çıkan eser daha sonra Iletisim yayınları tarafından yayımlanmaya devam ediyor .Ben Iletisim yayınlarının 1997 tarihli 20. baskısından bu eseri okudum. Sahaftan
Sergüzeşt
Romanı çok sevdim herkese tavsiye tavsiye ederim.
Edebiyatımızın en önemli eserlerinden , Samipaşazade Sezai'nin ilk ve tek romanı olan Sergüzeşt dokuz yaşında Kafkasya'dan İstanbul'a esir satıcıları tarfından esir olarak getirilen güzeller güzeli Dilber'in kısa ve acıklı hayatını anlatıyor.
144 syf.
10/10 puan verdi
SERGÜZEŞT-SAMİ PAŞAZADE SEZAİ
Henüz 9 yaşındayken İstanbula getirilip esir pazarında halayık olarak satılan Çerkez kızın hazin öyküsü.
Kendisi "paşa-zade" olan yazarımız bir halayiğin duygularını müthiş bir empatiyle ustaca ortaya koyuyor.
Bu kitap bundan 130 yıl önce yazılmış, bu insanlık için çok da eski uzun bir süre değil. O dönemde köle pazarlarının olması ve insanların eşya gibi alınıp satılması insana ne kadar tuhaf geliyor değil mi.. (İstanbul Esir Pazarı 1847’de kaldırıldı)
Spoiler: Dilber in hayata tutunamama sebebi, Celal'in aşkından mahrum oluşu degil; kimsesizlik, çaresizlik, sevgisizlik, ümitsizlikti. Celal'den aldığı bir damla sevgi kırıntısı ve çabucak bu sevgiyi de kaybetmesi, Dilber' i çok daha kötü etkiledi. Diğer yandan Celalin ailesi oğullarına layık olmayan esir (halayık) kızdan kurtuldular, fakat oğullarının akibetini de bilemiyoruz. Çünkü Sezai, Celalin menenjit olduğundan bahsetmiş, iyileşip iyilesemediginden bahsetmiyor. Ucu açık bırakılmış.
Maalesef efendi köle aşkı kısacık tatlı bir sergüzeşt(macera) olmaktan öte geçemiyor. Sonrası iki genç için de felaket oluyor.
Klasiklerden şaşmamak gerekiyor. Özellikle genç okurlara Türk ve Dünya Klasiklerini mutlaka okumalarını öneriyorum.
Bu eser de mutlaka kitaplıklarınızda yer alması gereken eserlerden...
