Rus realizminin önde gelen isimlerinden Rus yazar Aleksey Feofilaktoviç Pisemski,
1870’te yazdığı #girdapta adlı romanı
1871 ‘de Söyleşi dergisinde tefrika edildikten sonra Rus eleştirmenler tarafından büyük tepki gördü.Ama Tolstoy tarafından kurgusundan ötürü övülünce Pisemski’nin en karmaşık eserlerinden biri olarak kabul edilmiş
Bu üç ressam, kadın mücadelesinin başlıca temalarını, kadınların toplumdaki yerlerini sorgulayan ve bundan dolayı ortaya çıkmış sorunlara karşı, hayatları pahasına mücadele etmiş kadınlar.
Cinsel taciz, toplumsal aşağılanma, ikinci sınıf insan olarak görülme, çocuk yaşta çeşitli eziyetlere uğrama, yetişkinliğinde ev kölesi yapılma gibi, kadınların
-------
Cengiz Han'ın Buhara imamı ile yapmış olduğu ünlü söyleşi, her türlü kutsal yapının varlığına karşı çıkmaktadır. İmam kendisine Mekke'den bahsettiğinde, hükümdarın ona şöyle cevap verdiği söylenir: ''Evrenin tamamı Allah'ın evidir. Gitmek için özel bir yeri belirlemeye ne gerek var?''
-------
Siz her ne kadar aklen ve kalben Müslüman olduğunuzu, müslüman bir kimliğe sahip olduğunuzu söyleseniz de o kimliğin ve itikadın zedelendiğini fark etmiyorsunuz. İtikadınızı ve şehadetinizi her gün yeniden tazelemeniz gerekiyor; çünkü artık eski zamanlarda değiliz, her türlü araçla üzerimize saldırılıyor. Sıradanlık, bayağılık ve içgüdüsel bir seviyesizlik küçük kırıntılar halinde üzerimize boca ediliyor. Küçük olduğu için belki dikkate alınmıyor, pek görünmüyor; ama etkisi çok kuvvetli bir şekilde hissediliyor.
OBLOMOV’LA BİR HAFTA
Şeyda Apaydın
Yarı aralık duran pencereden, yola dökülmüş kuru yaprakların hışırtısı geldiğinde, ürperdim. Pencereyi sonbahara kapattıktan sonra battaniyemi ve kitabımı alıp uzandım kanepeye. Kitap da kitap hani… Gerçekten tuğla gibi. Tam altı yüz on dokuz sayfa. Kendime “Korkma, Marcel Proust’un üç bin sayfalık Kayıp
Şimdi ben bu kitap hakkında birkaç bir şey
yazmak istiyorum. Öncelikle kitap bitmedi
ama ben çok yoruldum. Kitap bir söyleşi
kitabı bu yüzden beni boğdu ama içerik
olarak çok güzel, bir kadının kendi ayakları
üzerinde duruşunu anlatıyor. Kitapta geçen
hayat hikayesi herkesin bildiği Celaleddin
ökten'in kızına ait. Ayrıca kitap eski İstanbul'a dair güzel bir bakış sağlıyor.. tavsiye eder miyim, ederim ama eğer bu tarz kitap okumaya alışkın değilseniz okurken yorulmaya ve kitabın uzun bir süre bitmemesine hazırlıklı olun.
Kafede oturmuş Kasım'ı beklerken sekiz on kişilik bir grup geldi. Masalar birleştirildi, çay kahve söylendi. İlgimi çeken bir sohbet başladı. Hem konuşmaları bulunduğum konumdan tam olarak anlayamadığım, hem de böyle gizlice dinlerken kendimi suçlu hissettiğim için izin isteyip bu topluluğa yaklaştım. İçlerinden bir adama herkes
_Geçen Zaman_
Hiç olmazsa unutmamak isterdim!
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar!
Az yanımda kal, çocukluğum,
Temiz yürekli, uysal çocukluğum...
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgim... -Doğduğum ev! Rahatlayacak içim, duysam Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...
Böyle uzaklaşmayın benden, yaşadığım günler!
Güneş! Getir bir bayram sabahını.
Açılın, açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar.
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...
Ziya Osman Saba
Eğer divan edebiyatı okumaz ya da o şiirlere "eski" nazarıyla bakarsak, hayatın içinde derin bir felsefe yapan ve bir teslimiyet imgesi olan bu edebiyatı sevmezsek, bu dili öğrenmezsek kısır bir bilgi yığını içerisinde mahkûm kalırız. Her ne kadar modernitenin nazarında insan bir "hiç" ise de İslam medeniyet tasavvuru insana eşref-i mahlukat olarak bakar.
Sylvia Plath, Nilgün Marmara, Füruğ Ferruhzad
Sylvia Plath, ilk şiirini sekiz yaşında yazacak kadar hisliydi. Başarılı ancak bu başarısını erkek çocuklarıyla yarıştırmaması gerektiğini çok erkenden öğrenmiş bir çocuktu. Hayatı ikinci sıradan takip etmesinin ardında elbette ki soğuk bir Alman baba ve kuralcı bir Avusturalyalı anne vardı. Mükemmel
Mesela otuz yıl önce bir roman okudunuz, sonra kitabı kaybettiniz, yıllar sonraysa tesadüfen elinize geçti. Eski bir dosta kavuşmanın heyecanını duyarsınız; kitabı elinize alırsınız, sarılırsınız, mutlu olursunuz.
....
Kentsel bir icat: Öğle yemeği
Öğle yemeği günün ikinci yemeği olarak bilinir, ancak üç öğün arasında bir zamanlar atıştırmalığa dayanan kökenlerinden günümüzdeki konumuna son yükselen öğle yemeği oldu. 1755’te bile Samuel Johnson öğle yemeğini “eline alabileceğin kadar yemek” yenen bir saat olarak tanımlıyordu.
Mutfak tarihçisi ve 2012’de