BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Jim Moore, çiftliğin sahibi, o eski evin çevresinde dolaşılmasını hiç istemez. Vadinin ta öbür ucundaki yeni evinden fırlayıp atına atlayarak çocukları kovalar. Her şeye burnunu sokan meraklı kimseler içeri dalmasın diye parmaklıkların üstüne hep "Buradan Geçilmez" yazılı levhalar asmıştır. İkide bir, "Şu eski evi yakıp kurtulayım," diye düşünür, ama o kendi kendine açılıp kapanan kapılara, kör kör bakan ıssız pencerelere gözü takılınca içinde garip bir şeyler olur, bir yakınlık duyar onlara, vazgeçer. Evi yakmakla yaşamının pek önemli, pek büyük bir parçasını da yok etmiş olacağına inanır.
Reklam
SAHAFLAR ÇARŞISI Bugün, günlerden salı... Usuldan usuldan bir kar serpeliyor. Sulu sepken. Bir soğuk var ki, deme gitsin... iki genç kız, on yedişer yaşlarında gösteriyorlar, büzülerek, birbirlerine sokularak çarşıya girdiler. Başkaca çarşı ıpıssız, in cin top oynuyor. Başka günler yırtık pırtık kitaplar kaldırımdan taşardı. Kar altında kalacak
Kan Yüzüğü
Adam , otelin salonuna girdi. Salonda ikişer üçer kişi oturuyorlardı. Tek başına oturan kız, kendisine mektup yazıp bugün burada buluşmak üzere söz veren kız olmalıydı. Kız, arkası kapıya dönük oturmuştu. Adam kızı görüyordu. Adamın ilk gözüne çarpan, kızın saçlarıyla ayakkabıları oldu. Kauçuk tabanlı, bej derili spor ayakkabı ve koyu sarı saçlar…
Türk mürekkebini benzersiz kılan şeyler nelerdi? Evvelâ bugün hâlâ sanki yeni yazılmış gibi duran ve asırlardır başta selatin camileri olmak üzere diğer bazı camilerinde duvarlarında asılı duran levhalar bugüne Türk mürekkebiyle yazıldığı için gelebilmiştir. Kalemden kolayca akışı, kuruduktan sonra rengini kaybetmemesi, kötü kokmaması ve
Eski ve Yeni levhalar Üstüne
Asalak: Sokulgan, yapışkan bir solucandır ki sizin hasta ve yaralı yerlerinizde semirmek ister. Ve onun becerisi yükselen ruhların yorulduklarını söylemektir: Onların kederlerine ve nazik utançları içine iğrenç yuvasını yapar. Kuvvetlinin zayıf ve soylunun fazla yumuşak olduğu yere, o, iğrenç yuvasını yapar: Asalak büyüğün, küçük, yaralı köşelerine yerleşir.
Sayfa 247 - gece kitaplığıKitabı okudu
Reklam
Eski ve Yeni Levhalar Üstüne VIII
Suyun sütunları olsa ve ırmağın üstünde köprü ve parmaklık bulunsa her şeyin akıntıda olduğuna kimse inanmaz. Budalalar bile buna itiraz ederler. Ve derler ki her şey akıyor mu? Irmağın üstünde sütunlar ve köprüler var ya. Köprünün üstünde her şey sabittir. Bütün değerler, köprüler, iyi ve kötü kavramları. Bunların hepsi sabittir. Hele azılı kış, ırmaklar dondurucusu gelince; en şakacılar bile güvensizliği öğrenirler ve o zaman yalnız budalalar değil, herkes her şey sabit durmalı mı? der. ''Aslında her şey sabittir.'' Bu kışa yakışır bir derstir. Verimsiz zaman için elverişli bir şeydir. Kış uykusuna dalanlar ve soba başında pinekleyenler için bu iyi bir avuntudur. ''Aslında her şey sakindir.'' sözüne lodos itiraz eder! Lodos bir öküz. Ekine yaramayan bir öküz, öfkeli bir öküz, bir yıkıcı ki öfkeli boynuzlarıyla buzu kırar! Ve buz da köprüleri yıkar! Ah kardeşlerim her şey akıntı halinde değil mi? Bütün köprüler ve parmaklıklar suya düşmedi mi? İyi ve kötüye artık kim tutunacak? Yazık bize, yaşasın, lodos esiyor! Kardeşlerim bütün sokaklarda bu öğüdü veriniz!
Tutku Yayınevi
Eski yeni levhalar üstüne
Parçalayın, parçalayın sevinç nedir bilmeyenlerin levhalarını!
Sayfa 213 - Akvaryum YayıneviKitabı okudu
Eski ve Yeni levhalar Üstüne
Kırın kırın ey kardeşlerim, sofuların bu eski levhalarını! Dünyayı karalayan özlüsözleri parçalayın!
Sayfa 280 - KabalcıKitabı okudu
Resim