‘’İnsan aşılması gereken bir varlıktır.’’ (sf. 6)
Bana kalırsa tek bir cümle bile bu kitabı okumak için yeterince merak uyandırıcı. Tüm insanlığın kendinden bir şeyler bulabileceği, sindirilmesi pek kolay olmayan, insanın boğazında yumru varmış hissi yaratan, mideye bir yumruk gibi inen, üstüne saatlerce hatta günlerce kafa patlatılması gereken,
Adam , otelin salonuna girdi. Salonda ikişer üçer kişi oturuyorlardı. Tek başına oturan kız, kendisine mektup yazıp bugün burada buluşmak üzere söz veren kız olmalıydı. Kız, arkası kapıya dönük oturmuştu. Adam kızı görüyordu. Adamın ilk gözüne çarpan, kızın saçlarıyla ayakkabıları oldu. Kauçuk tabanlı, bej derili spor ayakkabı ve koyu sarı saçlar…
Jim Moore, çiftliğin sahibi, o eski evin çevresinde dolaşılmasını hiç istemez. Vadinin ta öbür ucundaki yeni evinden fırlayıp atına atlayarak çocukları kovalar. Her şeye burnunu sokan meraklı kimseler içeri dalmasın diye parmaklıkların üstüne hep "Buradan Geçilmez" yazılı levhalar asmıştır. İkide bir, "Şu eski evi yakıp kurtulayım," diye düşünür, ama o kendi kendine açılıp kapanan kapılara, kör kör bakan ıssız pencerelere gözü takılınca içinde garip bir şeyler olur, bir yakınlık duyar onlara, vazgeçer. Evi yakmakla yaşamının pek önemli, pek büyük bir parçasını da yok etmiş olacağına inanır.
hakkında yorum yapmayı kendime hak görmediğim, her cümlesi bilgelik kokan, her yazılanı anlamaya çalışsam çok düşünmekten kafayı yiyeceğimi düşündüğüm kitap. bir kere değil, dönem dönem tekrar okunmalı. en sevdiğim bölümleri bırakmakla yetineceğim sadece:
yaratanın yolları üzerine: 1. bölüm
mezar şarkısı: 2. bölüm
ağırlığın tini üzerine: 3. bölüm
eski ve yeni levhalar üzerine: 3. bölüm
iyileşmekte olan: 3. bölüm
ve son olarak:
"Kendi iyini ve kötünü sen verebilir misin kendine? Ve kendi istemini bir yasa gibi asabilir misin üstüne? Kendi yasanın yargıcı ve celladı olabilir misin? "
Böyle Söyledi ZerdüştFriedrich Nietzsche · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202038bin okunma
Şimdi sıra geldi '' Tanrısız Tanrı''ya...
Ben F. W. Nietzsche'ye ''Tanrısız Tanrı'' derim, çünkü tüm hayatı hikayesi İsa'ya (Jesus Christ) karşı içinde var olan, ve asla karşı koyamadığı, alevlenmesini durduramadığı, söz geçiremediği bir komplesk'in ürünüdür:
BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
SAHAFLAR ÇARŞISI
Bugün, günlerden salı... Usuldan usuldan bir kar serpeliyor. Sulu sepken. Bir soğuk var ki, deme gitsin... iki genç kız, on yedişer yaşlarında gösteriyorlar, büzülerek, birbirlerine sokularak çarşıya girdiler. Başkaca çarşı ıpıssız, in cin top oynuyor. Başka günler yırtık pırtık kitaplar kaldırımdan taşardı. Kar altında kalacak