"iki tek atardı müjdat abi. eski yunan evi var onun arkasında, ipeklik derler. harabe bi ev, hafif yana yatık. köşede kimseye ilişmezdi tek günahı şişeler. onun dışında cebinde son parası olsun ihtiyacım var deyin çıkarır verir. beş parası kalmasa bile döker önünüze. kendinden başka kimseye kötülüğü olmaz müjdat abinin. -----'yüreğimde faça var' derdi, 'kollarımı görmeyin.' kalbi güzeldi müjdat abinin. yazsalar, hayatı roman olur. -----'siz kendinizi benim gibi harcamayın' derdi. yazsalar, ----hayatı şiir olur. kendinden başka kimseye kötülüğü yoktu müjdat abinin."
Peri masalları ayrıca geçirdiğimiz kültü­rel evrimin izini sürmemizi sağlar. Hiçbir hikayenin olmadığı kadar canlıdırlar; nefes alır, değişirler. Külkedisi (Cinderella) iyi bir örnek. Okumayı öğrenmeden çok uzun za­man önce severek dinlediğimi hatırladığım ilk peri masalıydı çünkü içlerinde en dinamik olanıydı. Uykucular (Pamuk Prenses, Uyu­yan Güzel) ve tutsaklar (Rapunzel, Rumpels­tiltskin'deki saman eğiren isimsiz kız) sürüsü içinde Külkedisi, çoğu zaman gerçeklerden kaçsa da yüksek ökçeli cam pabuçlarla bile en iş bitirici karakterdi. Külkedisi hikayesinin bilinen en eski bi­çimi MÖ 7'ye uzanır; Yunan coğrafyacı Strabon'un Geographika adlı eserinde sözlü bir anlatı olarak geçer. Çağdaş Külkedisi ma­salında pabuçların kişiliğin önüne geçmesine şaşanlar, masalın Strabon tarafından anla­tılan biçiminde daha da fazla afallar çünkü bu kez pabuç, kadının da önüne geçer: Gü­zel bir kadının sandaletini kapıp kaçan bir kartal, onu Memfıs kralının kucağına bıra­kır (Memphis'li Elvis'i değil, Aneb-Hetch'in başkenti Memfıs'in yöneticisini kast ettiğimi açıkça belirtmem gerektiği konusunda uya­rıldım). Kral sandaletin muhteşem zarafetin­ den öyle etkilenir ki adamlarına, bütün ülkeyi arayıp tarayıp sandaletin sahibini bulmalarını emreder ve kadını bulunca onunla evlenir. Charles Perrault 1967'de Histoires ou Con­ tes du Temps Passe [Geçmiş Zaman Hikayeleri ya da Masalları] adlı eserinde, bu masala iyi­lik perisini ve lokomotif balkabağını ekledi. … Marian Roalfe arketipsel diyebileceğimiz bu hikayenin 345 farklı biçimini derleyip 1893'te yayımlamıştı
Sayfa 25 - Domingo
Reklam
198 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
Selam. Alphonse Daudet'in okuduğum ikinci kitabı Sapho oldu. Sapho kelimesinin bir özel isim olduğunu düşünmüştüm fakat anlamı şu şekildeymiş; "Eski Yunan'ın söylenceleşmiş kadın ozanı." Söylence kelimesi efsane anlamına geliyor, bu durumda kitaptaki kadın karakter için efsane kadın anlamını taşıyor. Roman, yazarın model
Sapho
SaphoAlphonse Daudet · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2017395 okunma
SAYILAR VE CİNSİYETLER
●Eski Yunan ve Roma çağında tek sayılar "eril", çift sayılar ise "dişil" olarak nitelenmekteydi. Buna göre çift (dişil) sayılar,tek(eril) sayılardan daha zayıftı, çünkü çift sayılar iki parçaya ayrıldığında, merkezde bir sayı yer almıyordu; tek sayılar temel sayıları, bir tek bir de çift sayının toplamı tek sayıyı, iki tek sayının toplamı ise çift sayıyı veriyordu. O dönemlerde erkek çocuğun doğumu kız çocuğun doğumuna göre daha şanslı bir olay olduğundan, tek sayılar iyi bahtla bütünleştirilmekteydi. Romalı şair Publius Vergilius (Virgil) Maro (İÖ 70-19) şöyle yazar: "𝗧𝗮𝗻𝗿ı𝗹𝗮𝗿, 𝘁𝗲𝗸 𝘀𝗮𝘆ı𝗹𝗮𝗿ı 𝗱𝗮𝗵𝗮 ç𝗼𝗸 𝘀𝗲𝘃𝗲𝗿𝗹𝗲𝗿".
Şehirlerin de insanlar gibi şahsiyetleri vardır. Onlar, bu şahsiyetlerini cadde ve sokaklarına dikilen âbidelerle ortaya koyarlar. Bugün ilk bakışta Eski Mısır, Yunan, Roma, Bizans ve İslam şehirlerini bu unsurlarıyla birbirinden ayırıyoruz. Bunun için her kültür, kendi karakterini şehirlerine dikeceği âbidevî yapılarla temsil etmelidir. Hangi kültürü temsil ettiği belli olmayan şehirler şahsiyetsiz şehirlerdir.
Bu günlerde Ortadoğu'daki Müslüman toplumlar göreceli olarak tutucu, teknolojide ön saflarda yer almıyorlar. Ama ortaçağda aynı bölgedeki Müslümanlar teknoloji bakımından ileriydiler, yeniliklere açıktılar. Çağdaş Avrupa'dakinden daha yüksek okuryazarlık oranına ulaşmışlardı; Eski Yunan uygarlığının mirasını öylesine özümlemişlerdi ki bugün biz Eski Yunan'a ait kitapların çoğunu Arapça kopyaları aracılığıyla tanıyoruz; yel değirmenlerini, trigonometriyi, üç köşeli yelkenleri geliştirdiler ya da icat ettiler; metal sanayiinde, mekanik mühendislikte, kimya mühendisliğinde, sulama yöntemlerinde önemli adımların atılmasına öncülük ettiler; Çin'den barutu ve kâğıdı alıp Avrupa'ya aktardılar. Ortaçağda teknoloji akışının yönü bugünkü gibi Avrupa'dan İslam âlemine doğru değil, büyük oranda İslam âleminden Avrupa'ya doğruydu. Ancak MS aşağı yukarı 1500 yılından başlayarak bu akışın yönü yüz seksen derece değişti.
Reklam
eski meyhane masalarında, bir fransız sokağı. mudanyada gördü yeşili. kaldırımlar arnavut. o civarda bir gürültü patladı tam da o an. yunan görmüş gibi beeen ulan dedi, ben var ya ben! "herkes sustu" tabi abimiz fiyakalı, jilet iskarpin anladın mı. dik durur yan yürür. yarım adım daha attı zorla. been vary...! kütttt! tam oraya düştü. sökük yamalı ceket.
Aydınlanma seçkinci bir durumdu. Bundan memnun olsak da, olmasak da böyleydi. Her çağda ve hemen hemen her alanda küçük bir grup aydınlanmış azınlık bulunuyordu. Bunlar hayatlarını, bir sonraki evrimsel aşamanın tam eşiğinde yaşıyorlardı. Belki o aşamanın gerçekleşmesine daha yüzlerce yıl vardı. Tarihin belli kilit dönemlerinde bu seçkin azınlıkların biri ya da öbürü, bütün kültürü etkileyebilecek kadar genişliyor ya da sesini çıkarabiliyordu. O zaman evrimin yoluna önemli bir taş daha döşenmiş oluyordu. Wiggs aklından eski Mısır’da Akhenaton dönemini, İran’da Zerdüşt dönemini, Yunan ve İslam’ın altınçağlarını, Çin kültürünün birkaç büyük devrini ve Avrupa Rönesansı’nı düşünmekteydi. (Keltler de büyük bir uygarlık yaratabilirdi, diye anlatıyordu Priscilla’ya... tabii eğer kilise onları vaktinden önce kıskıvrak yakalamasaydı.) İşte Amerika’da da 1964-1971
İlk yazılı metinler ne hakkındaydı?
MÖ 3000 yılında Sümerlerin neler düşündüklerini, neler hissettikle- rini öğrenmeyi uman kişi hayal kırıklığına uğrayacaktır. İlk Sümer metinleri saray ve tapınak bürokratlarının, içinde en küçük bir duygu bulunmayan hesap tutanaklarıdır. Uruk şehrine ait, bilinen en eski Sümer arşivlerindeki tabletlerin aşağı yukarı yüzde doksanı katiplerin tuttukları, mallara yatırılmış paraların,işçilere dağıtılmış tayının, dağıtılan tarım ürünlerinin miktarını gösteren kayıtlardır. Ancak Sümerler daha sonra, logogramların ötesinde sesçil yazıya geçtikleri zaman propaganda ve efsane gibi düzyazı metinler yazılmaya başlandı. Mısır hiyeroglifinin kullanıldığı en eski belgeler dinsel propaganda, devlet propagandası, bürokratik hesap tutanakları niteliğindeydi. Günümüze kadar ulaşmış yazılı Maya belgeleri de aynı şekilde propagandaya, kralların doğumlarına, tahta çıkışlarına, zaferlerine, rahiplerin yıldızlarla ilgili gözlemlerine ayrılmıştı. MÖ 740 dolaylarında bir Yunan vazosunun üzerine çiziktirilmiş, günümüze kadar ulaşmış ve Yunan alfabesiyle yazılmış olan ilk yazı örneği bir dans yarışmasını duyuran şiir dizesidir: "Dansçıların en kıvrağı kimse o kazanacak bu vazoyu."
Aslında, Yunan çoktanrıcılığının temeli ve ana çerçevesinin Anaksimandros'un kojmolojisinde yeni gelişmekte olan bilimle yeniden beyan edilen Yazgı ve Adalet düzeninin eski bir biçimi olduğunu görürüz... Doğa -var olan her şeyin yaşayan ve kendi kendine hareket eden ana maddesi- ve yaşamın ilk formları Yazgı ve Adaletin yapacağı tahsisle, paylaştırılmayla sınırlandırılmıştır. Yazgı ve Adalet tanrılardan çok daha eski olup çok daha uzun bir geçmişe sahiptirler. Felsefi süreç, yüzyıllarca önce dinin mutlak insan-biçimciliğinin son ve ölümcül saçmalıklarına zemin hazırlayan bir yola çıktığı aynı noktada başlamaktadır.
Sayfa 64 - Eski Yunan'da felsefenin doğuşunu hazırlayan dini süreç.Kitabı okuyor
Reklam
352 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Merhaba bugün sizinle BAYİLARRRAAAKKKK okuduğum bir polisiye kitabıyla tanıştırmak istiyorum NEMRUT VE KAYIP MEZAR Mimar Sinan Üniversitesi Arkeolog bölümü Profesörü Dr. Oktay Çetin, arkaloji tutkunu olan altmış yaşlarında koyu mavi gözleri ve etkileyici bir sesiyle karizmatik biridir.Oxford Üniversitesi Klasik Yunan Felsefesi alanında yüksek
Nemrut ve Kayıp Mezar
Nemrut ve Kayıp MezarUmut Altuğ · Düşün Yayıncılık · 202314 okunma
İngilizcede verdiğimiz adlar anlamsız tek hecelerden oluşur ("ey”, “bii”, “sii", "dii", vb.). Ama Sami dillerindeki adlar bir anlamı olan adlardır ve iyi bilinen nesne- lerin adlarıdır (aleph-öküz, beth-ev, gimel-deve, daleth-kapı, vb.). Sami dillerinde nesne için kullanılan sözcüğün ilk harfi ile o nesnenin adıyla anılan harf aynıydı (a, b, g, d, vb.). Ayrıca en eski Sami harflerinin aynı nesnelerin resimleri biçiminde olduğu görülür. Bütün bu özellikler, Sami alfabesindeki harflerin biçimlerinin, adlarının ve sıralarının kolay ezberlenmesine yardımcı olur. Bizim alfabemiz de içinde olmak üzere çağdaş alfabelerin birçoğu 3000 yıldan fazla bir süredir küçük değişikliklerle bu sırayı korumaktadır (hatta Yunancada harflerin ilk adları bile korunmuştur: Alfa, beta, gamma, delta gibi). Okurların zaten fark etmiş olabileceği gibi küçük bir değişiklik Sami ve Yunan g'sinin Latin ve İngiliz alfabesinde c haline gelmiş olmasıdır, Latinler bu arada bugünkü yerinde kullanılan yeni bir g icat etmişlerdir.
Çağdaş edebiyatımızın birçok önemli simaları, eski ve uzak uygarlıkların şiirlerinden çeviriler yapmışlardır: Orhan Veli Kanık, Asaf Halet Çelebi, Oktay Rifat, Sabahattin Eyuboğlu, Can Yücel, Ülkü Tamer, A. Turan Oflazoğlu, Cemal Süreya, A. Kadir ve Azra Erhat, Selahattin Batu, Tahsin Yücel, Said Maden... Çeviri sanatındaki ustalıklarıyla tanınmış olan Said Maden, Cevat Çapan, A. Sami Akalın, Bülent Ecevit, Rüştü Şardağ, İsmet Zeki Eyuboğlu, Gürkal Aylan, Yekta Ataman, Mustafa Canpolat, Sami Ferliel, Musa Baran ve başkaları bu alanda Türk şiirine büyük yararlar sağladılar. İsmail Hikmet Ertaylan, Samim Sinanoğlu, Nihad Çetin, Muhaddere N. Özerdim, Ali Nihat Tarlan ve Cemil Meriç'in kitapları ya da makaleleri bu edebiyatların tarihini ve geniş estetik çerçevesini verdi bizlere. Kitaplarıyla en değerli katkıları yapanlar, çin ve japon şiirinde A. Sami Akalın, Homeros'tan çevirileriyle A. Kadir ve Azra Erhat, Hint edebiyatı tarihiyle Cemil Meriç, Yunan ve Latin antologyalarıyla Oktay Rifat, Latin ozanlarından çevirdiği kitaplarıyla İsmet Zeki Eyuboğlu, Yunan trajedi yazarlarından çevirileriyle Sabahattin Eyuboğlu ve Güngör Dilmen, Sappho kitabıyla Cevat Çapan ve kapsamlı antolojileriyle Said Maden olmuştur.
Ah ben doğmamalıydım derdi. Eski Yunan filozoflarından birisi bir söz söylemiş, 'İnsanlar için yapılacak bir şey varsa o da dünyaya gelmemeleriydi,' demiş..
Önsöz
Siyasal faydacılık (Politik Pragmatizm) öncelikle ABD'nin süper güce dönüşmeye başladığı bir evrede sahiplendiği ve önerdiği bir yöntemdir. Daha sonra Batı'nın ilerleme dinamiği olarak temellendirilen bir felsefe olarak günümüz siyasetinde yerel ve küresel açıdan öncelikli yöntem şeklinde varlığını sürdüren, kendi içeriksel esnekliği sayesinde gelişen dünya ile sürekli yenilendiği için yeni sanılan, ancak kökleri eskiye dayanan siyasal bir akımdır. Bu siyasal akım site devletlerinde politikanın irdelendiği Eski Yunan'da atomcu-sofist-hazcı akımlarla birlikte, Viktorya Dönemi Britanya'sında kitle faydacılığı (Utilitaryenizm) ile ve 1830-1885 arası ve günümüzde baskın şekilde süren sonuç faydacılığı (pragmatizm) üzerinde yükselmiştir. (Dr.Muhammet Barkım Canlıoğlu "Siyasal Faydacılık ve Tarihsel Gelişimi" Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2015, Kırıkkale, sayfa 1, Önsözün giriş paragrafı)