***
"ALLAH birdir. Başka şeylere müracaat edip yorulma. Onlara tezellül edip minnet çekme, onlara temellük edip boyun eğme, onların arkasına düşüp zahmet çekme, onlardan
korkup titreme.
Çünkü Sultan-ı Kâinat birdir. Her şeyin anahtarı O'nun yanında, her şeyin dizgini O'nun elindedir; Her şey O'nun emriyle halledilir.
Ömer Gezen' e ve tüm dostlara teşekkür ederim.Sizler de bu anlamlı harekete katılmak isterseniz #51007323
{Liste Güncellenecektir. Yoruma Siz de Sevdiğiniz İncelemeleri İliştirebilirsiniz.}
*Gülnaz Eliaçık
. . .
ŞİİR-MİİR
K/aralamalar
(Not: Mükerrer kayıtlar, sâir hata ve düzenlemeler bir ara yapılacaktır inşallah, diyelim... Bu hususta okurlardan özür dileriz...)
Birçok ilimizde meydana gelen deprem felaketinde yaralanan vatandaşlarımızdan; Mersin Şehir Hastanesine getirilen;
1- Selma ALEV (Hatay) 50 yaş, sol kol kesilebilir, HT VAR.
2- Gönül KARTAL (Hatay) 47 yaş, boyunda ağrı, ht yok.
3- Zeynep YÜKSEK (K.Maraş) 75 yaş, sağ ayak kırık, ht yok.
4- İsa ÇULHACI (Hatay) 51 yaş, göğüs ağrısı, ht yok.
5- Sevgi
Allah'ın isim ve sıfatlarını yaşantımızla bütünleştiremediğimiz zaman esma'ül hüsna buzdolabının üstüne astığımız bir magnetten öteye geçmiyor maalesef.
üstüme varma bulutları tutamam
böyle paldır küldür gideceklerdir
gelmezsen farketmez kimseyi aramam
asıl sevdiklerim en içimdekilerdir
onlarla yaşarım eğer yaşarsam
olur mu gecemi yeşile çalmak
yıldız çivilemek parmak uçlanma
ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak
hiç doğmamayı isterdim ama
bir kere doğmuşum ölmek yasak
Senin zihninde ne varsa, Allah bütün düşündüklerinden beridir. Çünkü Allah'ın zatını düşünmek caiz değildir.
Namütenahi bir kudrete sınır çizip şekil verebilir miyiz? Peki, Allah'ı neyle düşüneceğiz? Yaptığı eylemlerle, esma ve sıfatlarıyla.
Kainatı temaşa edeceksin, küçücük atom parçalarından koca gezegenlere, Güneş'e, Ay'a bakacaksın. Bütün bunların her birini kudret elinde çeviren icraatı göreceksin.
"Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azab çekmektir." kaidesi sırrınca, siz, fıtratınızdaki Cenab-ı Hakk'ın zât ve sıfât ve esmasına sarfedilecek muhabbet ve marifet istidadını ve şükür ve ibadat cihazatını, nefsinize ve dünyaya gayr-ı meşru bir surette sarfettiğinizden, bil-istihkak cezasını çekiyorsunuz.
Çünki Cenab-ı
Fakat hakikatte mabeynlerinde uzak bir mesafe var. Sebepten müsebbebin icadına kadar o derece uzaklık var ki, en büyük bir sebebin eli, en ednâ bir müsebbebin icadına yetişemez. İşte, sebep ve müsebbep ortasındaki uzun mesafede, esmâ-i İlâhiye birer yıldız gibi tulû eder.
Bir cihet kaldı ki, en mühimi de odur ki: Ey nefis, sen muhabbetini kendi nefsine sarf ediyorsun. Sen kendi nefsini kendine mâbud ve mahbup yapıyorsun. Herşeyi nefsine feda ediyorsun. Adeta bir nevi rububiyet veriyorsun. Halbuki muhabbetin sebebi ya kemâldir—zira kemâl zâtında sevilir—yahut menfaattir, yahut lezzettir, veyahut hayriyettir; ya
Şeytan güzelliklerin Allah ile ilişkilendirilmesini istemiyor ve bunun için de nefs-i emmaremizi kullanıyor. Zira nefiste eşya ile Esma arasındaki bağı kesip; "bu eşya benim, bunu yaratan yok. Bu başarılar benim. Ben olmasam, benim aklım, benim fikrim olmasa bunlar olur muydu" deme isteği vardır. O yüzden şeytanın amacı güzellikleri Allah'tan bildirmemek iken kullandı en iyi askeri de nefsimizdir.
İman ettiği Allah'ın esma ve sıfatlarından haberdar olan bir insanın başına gelen hiçbir olayda üzülme gibi bir durum söz konusu olamaz çünkü o insan bilir ki Allah Er-Rahim'dir. Yani kullarına karşı çok merhametlidir.