Kendi kendine yalan söyleyip yalanını ciddiye alan insan sonunda ne kendinde ne de çevresinde gerçeği seçemez olur, böylece hem kendisine hem de başkalarına saygısızlık eder. Saygının olmadığı yerde sevgi de kaybolmaya başlar.
Bahar Hanımı sosyal medya hesabından tanıyorum. Uzun zamandır takip ediyorum. Kendisi uzun bir süre özel sektörde çalışan öğretmenlerin sesi olmuş, haklarını savunmuş, onlarla üzülmüş, onlarla sevinmiş, bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışından uzak durmuş biri. "Korkmasaydın ne yapardın?" kitabı da uzun zamandır okuma listemdeydi. Okumak bugüne kısmetmiş. Bir solukta okumak bu kitap için söylenebilecek ilk şey. Elimden bırakamadım. Kitapta feminist bir yan bulmam da bunda etkili. Korkmasaydım ne yapardım, düşündüm. Çok güzel şeyler yaparmışım ama hala korkuyorum. Kendimden çok parça buldum. Satırlar ellerimden, kollarımdan, saçlarımdan oluşan kırıntılarla dolu. Parmağımı yalayıp tuza banar gibi "aa bu benim" diyerek kalbimi, zihnimi kitaba bana bana okudum. Uzun zamandır kendi gündemimde olan Taliban ve kadınlarla ilgili bir bölüm bulmak ise en etkileyici anlardan biriydi. Bu bölümden bir alıntıyla yazıma son veriyorum:
"Susmak, yaşama hakkını kaybetmektir" diyor baba...
Bundan birkaç yıl önce Çorlu'da bir tren kazası oldu. Yirmi beş kişi hayatını kaybetti. O sabah trene sevdiklerini bindirdi insanlar. Birileri onları yolcu etti, birileri ayrılırlarken gizlice ağladı, birileri çantalarına özenle yolluk yapıp koydu, birileri gelecekler diye heyecanla pencerede bekledi, birileri akşama en sevdikleri zeytinyağlı dolmadan yaptı. Kimsenin aklından işini kötü yapan bir mühendis geçmedi o sabah. İşini kötü yapan insanlar yüzünden iyi insanlar öldü.