Kitapta özellikle dikkat çeken şey şu: Bir çocuk başarısız olduğunda, genellikle parmak ilk ona yöneltiliyor. Ama yazar burada sistemin, ebeveyn tutumlarının ve öğretmen yaklaşımlarının da en az çocuk kadar “sorumlu” olduğunu ortaya koyuyor. Yani bu kitap, “çocuk tembel” gibi kolaycı bir etiket yerine, “Bu çocuğun neye ihtiyacı var? Ne eksik kaldı?” gibi sorular sormanı sağlıyor.
En çarpıcı bölümlerden biri, sevgi ve kabul görmeyen çocukların öğrenmeye nasıl kapandığını, özgüveni zedelenmiş çocukların potansiyellerini neden ortaya koyamadığını anlattığı kısımlar. Ayrıca akademik başarının tek başına bir “başarı” ölçütü olmadığını da sık sık hatırlatıyor.
Bireysel farklılıklara, öğrenme stillerine, aile içi iletişime ve çocukların iç dünyalarına eğilen bir bakış açısı sunuyor. Özellikle bir psikolojik danışman ya da eğitimci olarak okuduğunda, “Ben neyi farklı yapabilirim?” sorusunu sana doğal biçimde sorduruyor. Ve belki de bu soruyu sormak, zaten çocuğun başarısızlık döngüsünü kırmanın ilk adımı.
Kısacası, kitap sana “çocuğu düzeltmeye değil, sistemi anlamaya ve iyileştirmeye” yönlendiren bir perspektif sunuyor. Bu yüzden de sadece çocukları değil, yetişkinleri de aynanın karşısına geçiren bir kitap diyebilirim.
''...Kaybetmenin benim için ne anlama geleceğini dehşet içinde fark ettim! Masada duran benim yaşamımdı!''
(Sayfa 137)
''...Batıl inançlara kapılmadan kumar masasına
Haslık çeşmesini kurutan zihin kontrolü faaliyetine 'tahsil hayatı' deniyor. Sahipler modern eğitim vasıtasıyla gariban saliklere diploma adıyla birer bilet kesmekle kalmadı, bir de her birinin üzerine Dünya Sistemi nezdinde muteber olduklarını temin gayesiyle birer 'etiket' yapıştırdı.
İsmet ÖZEL