Muhteşem bir roman.
Benim bu kitapla olan mücadelem çok uzun sürdü. Birinci okuyuşumda o kadar sıkılmıştım ki... Bu, ikinci okuyuşum oldu. Birinci okuyuşumda ne kadar sıkıldıysam ikinci okuyuşumda o kadar sevdim kitabı. Sonra şu çıkarıma vardım: Ergenlik döneminde değil, daha sonra okunması gereken bir klasik, Suç ve Ceza. Bir de karakterlerin
Kadim Türk inancı genel olarak araştırmacılar ve bilimciler tarafından "Şamanizm" olarak adlandırılmaktadır. Yabancı kökenli -İzm- ekiyle "Şamanizm" kelimesi, hem bu inanca mensup olan halkların diline hem de bu inancın mantığına ve felsefesine ters düşmektedir.
Şaman, inanç önderinin adı olduğuna göre, din görevlisini merkez alan bu adlandırma, bu inancın özüne aykırıdır. Daha çok din görevlisi yani rahip merkezli dinlerin etki alanından gelen ya da bu dinlere mensup kişiler tarafından incelenen Gök Tanrı İnancı, kendi özüne ve işleyişine aykırı bir adlandırmaya maruz kalmıştır.
Bu inanç asla rahip merkezli değildir. Bu inançta, şamanlar - Kamlar, en son ve nadiren sahnenin görünen yüzüne çıkan kişiler olmuşlardır. Bu sebeple de Şamanizm kelimesi, bu dini tanımlayan en son kelime niteliğinde kabul edilmelidir. Kam, dinî bilgiyi aktaran kişi de değildir. Akay'ın dediği gibi "Tanrıcılıkta başçılık, öğrencilik olmaz. Herkes Tanrı'dan öğrenir."
Akay Kine'nin ifadelerinden ve Altaylılarla yaptığım görüşmelerden yola çıkarak bu inanç sistemi ile ilgili Ak Cang / Gök Tanrı İnancı / Tanrıcılık isimlendirmelerinin yaygın olarak kullanıldığı sonucuna vardım.
Bizim asıl inancımız ‘Ak, Cang’dır Başka bir ifadeyle 'Tanrıcılık'tır.
Sömürü sistemi. İhtiyacınız olmayan şeyleri, hayati ihtiyacınızmış gibi size pazarlayan sermaye sahiplerinin egemen bir güç olduğu ve sosyal yaşamı baştan aşağı dizayn ettiği aşağılık sistem. Kimse farkında değil ama tarih boyunca ortaya çıkmış en güçlü izm. Üç büyük İbrahimi izmin toplamından daha fazla etki alanına sahip. İstemli veya istemsizce bir şekilde parçası olmaktan kurtulamıyorsunuz. Böylesi vahşi bir sistem karşısında insan n’apsın?
Yahudi-Hıristiyan geleneğinin İslâm a etkisi, benzer dinî yapıların, olayların, fikirlerin ve prensiplerin her iki tarafta da var olmalarıyla ölçülebilir olsaydı bu müthiş bir şey olurdu. Fa kat, bu aynı anda var oluş, etki anlamına gel mez; ve İslâm'ın tarihte Yahudilik ve Hıristi yanlıktan sonra gelmesi aynı iddiaya başka bir delil de oluşturmaz. Buna rağmen, Batılı ilim adamları bu etkinin varlığını sadece tasdik et mekle kalmazlar, ödünç alma" olarak da ad landırırlar. Böylece, Islâm'ın batılı yorumla rında Müslüman hoşnutsuzluğunun giderek şid detlenmesine yol açarlar. Daha sonraki kendi sini öncekilerin bir devamı ve bir reformu ola rak görüyor diye, önceki ve sonraki iki hareket arasında bir "ödünç alma"dan bahsetmek çirkin bir davranıştır. Aynı ilim adamları Hıristi yanlığın Yahudilik'ten. ya Budizm'in Hindu izm'den, ya da Protestanlığın Katoliklikten "ödünç alma"ları konusunda herhangi bir şey söylemezler. Oysa Islam, Yahudilik ve Hiris tiyanlığa göre kendisini özde onlarla aynı kim likte görür, fakat liderlerinin ve bilginlerinin günden güne artan müdahalelerini ve yaptıkla ri değişiklikleri reformize etmiş ve temizlemiştir.
"Kimim ben? Hayatını, Türk irfanına adayan, münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi" Cemil Meriç Jurnal
Kitabın ilk bölümünde bizi karşılayan Entelektüel Bir Otobiyografi bölümü bu sözle başlıyor. Bir fikir adamının kendini adadığı şeye, sözü ile kitaptan önce biz okurlar bilgilendiriliyoruz.
"Bu sayfalarda, hayatımın bütünü yani
Fenomenoloji bizi deneyime sadık kalmaya ve o deneyimi nasıl yorumlayacağımızı etki altında bırakmaya çalışan otoriteleri devre dışı bırakmaya zorlayarak, bilimcilikten dini köktenciliğe, Marksizmden faşizme deneyimin etrafını kuşatan tüm "cilik ve izm"leri etkisizleştirme gücüne sahiptir.
Mahmut Makal, Aksaray'ın Demirci köyünden dünyaya gelmiş. İvriz Köy Enstitüsü'nde okumuş. Buradaki eğitimi onun kendi Rönesansı olacaktır. Dünya klasikleriyle ve pek çok eserle tanışarak okumayı sevecek, edebiyata ilgi duymasını sağlayacaktır. Aynı zamanda Enstitü eğitiminin kendi doğası da üzerinden kalıcı etki yapacak ve buradan mezun olunca
Eskiden "varoluşçuluk nedir?" diye sorulurdu. Şimdi: yapısalcılık nedir? Bu sorular ancak güncel oldukları, ortaya konmakta olan yapıtlara dair sorulduklarında ilginçtirler. Biz 1967'deyiz. O halde bu soruya cevap vermekten kaçınmak için yapıtların tamamlanmamışlık özelliğini bahane edemeyiz; soruya bir anlam veren yalnızca onların bu özelliğidir. Bundan hareketle, "Yapısalcılık nedir?" sorusu kimi dönüşümler geçirmelidir. ilk olarak, yapısalcı olan kim? En güncel olan şeyde kimi adetler var. Adet işaret ediyor, haklı ya da haksız olarak yan yana koyuyor: R. Jakobson gibi bir dilbilimci, C. LeviStrauss gibi bir sosyolog, j. Lacan gibi bir psikanalist, M. Foucault gibi epistemolojiyi yenileyen bir filozof, L. Althusser gibi Marksizmin yorumlanması sorununu yeniden ele alan Marksist bir filozof, R. Barthes gibi bir edebiyat eleştirmeni; Tel Quel dergisi çevresindeki yazarlar gibi leri. Kimileri "yapısalcılık" kelimesin i reddetmiyor, "yapı" ve "yapısal" gibi kavramlar kullanıyorlar. Diğerleri Saussurecü "sistem" terimini tercih ediyorlar. Kimilerinin diğerleri üzerinde gerçek bir etki bıraktığı, farklı kuşaklardan çok farklı düşünürler. Ama en önemlisi, keşfettikleri alanların engin çeşitliliği. Her biri, benzeşim ilişkisinde olan sorunları, yöntemleri, çözümleri, bu alanların her birindeki tekil keşif ve yaratımlarla ölçülen özgür bir zamane havasına, zamanın ruhuna katılır gibi, yeniden buluyor. Bu anlamda, sonu -izm'le biten sözcükler son derece iyi temellendirilmişlerdir
François Chatelet, der., Histoire de la philosophie, cilt VIII: 20. yüzylı içinde, Paris, Hachette, 1972, s. 299·335
İçimizdeki şeytan...
Yükselen bir soysuz umudun varlığının habercisi...
Sene 1940. Yani bundan 80 yıl öncesi. o günle bugün arasında değişen binaların daha da yükselmiş olması vs vs. Alım gücünün yine diplerde olduğu zamanlar. İnsanların sefaletinin damarlara kadar inmiş olması. Tek bir farkla: bugün kredi kartı, kredi gibi lanetler mevcut. Yani
Felsefi eserleri içeren bir okuma kapsamında nasıl bir yol izlenmelidir? Bana soracak olursanız bu, kolay kolay yanıtlanabilecek bir soru değil. Cevap için çağımıza, felsefi eserlerden kastımızın ne olduğuna bakmamız gerekiyor. Öncelikle yaşadığımız bu modern çağda felsefe konusunda ciddi yanılgılar içerisinde yaşadığımızı düşünüyorum. Bu
Araştırm a 4: Z im bardo’nun “Stanford H apishane” D e-
neyi:
Zimbardo’nun yaptığı, Stanford hapishane deneyi de bu üç klasik sosyal etki araş-
tırması gibi yaygın olarak bilinen önemli bir deneydir. Bu deneyde 24 normal, sağlıklı
bireye rastgele mahkûm veya gardiyan rolleri verilmiştir. Mahkûm rolü verilmiş olan
bireyler polis arabasıyla
C.K. Chesterton,
Jules Verne, Don Delillo, Michel Foucault,
George Simenon, Milan Kundera, Jean
Baudrillard, Louis-Ferdinand Celine, Susan
Sontag, James Joyce, Samuel Beckett, Chuck
Palahniuk, Dylan Thomas...
YouTube kitap kanalımda Edebiyat Mutluluktur kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim: ytbe.one/dR12B0gIkhg
Livaneli, Livaneli
Cebindeki para kaç haneli?
Bu kitap için Livaneli egosu mu desek, kibri mi desek bilemedim. Maalesef ki adam kendisini bir Proust, Dostoyevski ya da Eco sanıyor. Kendisini yazın dünyasının Mevlanası ilan etmiş desek