Bir kitap düşünün...
Cümlelerinin derinliğinde kaybolacağınız, anlamak için bolca araştıracağınız, araştırdıkça huzur bulacağınız bir okul gibi.
Kitap; Yegâh, Dügâh ve Segâh olmak üzere üç müzik makamından oluşuyor. Müziği tasavvufla harmanlayarak derin bir sorgulama alanı yaratan, postmodern bir anlayışla yazılmış. Okurken bolca kafanız karışıyor, ama bu karışıklık içerisinde mükemmel betimlemelerle karşılaşıyor; karakterlerle bazen gülüyor, bazen sinirleniyor, bazen de huzur buluyorsunuz.
Karakterler ise oldukça etkileyici:
Cimriliğiyle nam salmış Kalın Musa, güzeller güzeli Neva, Neva’nın aşkına düşen Davut, konuşmalarıyla huzur veren İbrahim Dede, kötülüğü temsil eden Tâgût, iyiliği temsil eden Üstadlar Üstadı Neyzen Batın Dede ve Eflatun...
Eflatun ki, susmanın konuşmaktan daha çok şey anlattığını gösteren, mütevazılığıyla ders alınacak bir suskun...
Kitabı bitirdiğim için buruk hissediyorum ama biliyorum ki, onu tekrar elime aldığımda bambaşka şeyler öğreneceğim.
"Suskunlar'ı" anlatmak istiyorum; ama doğru sözcükleri bulmakta zorlanıyorum Yine de yazmadan da duramıyorum...
"Belki de susmak , gerçeğin anlatmanın tek yolu " diyerek kitaptan bir alıntıyla kelimelere sığmayanları, sessizliğin içinden çekip çıkarmaya çalışıyorum.
“Bazıları vardır buraya gelir ve huzur bulur; yine bazıları vardır ki buraya gelir ve biz ondan huzuru buluruz.”
“Kusurlu olduğu için kusursuzdu.”
Bu alıntılar, beni en çok etkileyenlerden sadece ikisi ...
Herkesin mutlaka kitabı hissederek okumasını öneriyorum.