Mücahitlere terörist diyorlarmış, anarşist diyorlarmış kesinlikle aldırmazdı. Bilakis sözleriyle ve fiilleriyle bunu ispatlamıştı. Hiç kimseden çekinmeden şu sözleri sarf ediyor, tek millet olan küfür milletini şu sözleriyle tehdit ediyordu:
"Kem küm yapmadan çok açık ve net konuşacağız: Bizler Müslümanlara karşı çok yumuşak ve zelil, Allah'ın düşmanlarına karşı birer teröristiz.
Ey Filistin'in evlatları! Zaman zaman yükselen ulumalara aldırış etmeyin. Kendiniz için Allah sevgisinin şartlarını gerçekleştirin.
1- Allah için sevmek, Allah için buğzetmek ve mü'minlere dost, kâfirlere düşman olmak.
2- Allah yolunda savaşmak.
3- Kınayanın kınamasına, ayıplayanın ayıplamasına aldırmamak.
Allah'ın bereketiyle yürüyün ve şöyle söyleyin: Savaşa hazırlık terörse bizler teröristiz. Namusumuzu ve mukaddesatımızı savunmak baskınsa eğer, bizler baskıncıyız. Düşmana karşı cihad saldırganlıksa eğer, bizler saldırganız.'
Doktorunuz çok uyumanızı, şarap içmenizi ya da bazı yiyecekleri yemenizi yasakladıysa dert etmeyin. Ben size onun dediklerinin tam zıddını söyleyecek bir başkasını bulurum!
Dert etmeyin, arkadaşlar! Eğer kaderin ihanetine uğramazsak ve Tanrı'da bize yardım ederse, kaybettiğimiz herşeyi tekrar alacağız. Haydi! Kalkın ayağa! Kendinize gelin! Düşün peşime!
Hisler kayda değer şeylerdir. Gelecekte boğulacak yahut asılacak olursanız hislerinizi bir kağıda yazmayı ihmal etmeyin, sayfasının on gine'lik bir getirisi olur. Duygularınızla kaleminizi gücü orantılıdır, unutmayın.
Sayfa 93 - Gine: Yirmi bir şilin değerindeki eski ingiliz altını.Kitabı okuyor
"Gece ile gündüz, güneş ile ay
Allah'ın varlığının alametlerindendir.
Siz güneşe ve aya secde etmeyin; eğer Allah'a kulluk etmek istiyorsanız, bunları yaratan Allah'a secde edin."
Fusilet 37
"Düşünmek için kalpsiz olmak gerekir, sanıyorsunuz. Hayır, düşünmeyi besleyen sevgidir. Düşen adama el uzatın, mahvolan bir adamın haline ağlayın, onunla alay etmeyin. Sevin onu! Onda kendinizi görün ve ona kendinizmiş gibi bakın."
Sayfa 32 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları 30. BasımKitabı okuyor
152- O halde beni anın ki, ben de sizi anayım. Bana şükredin, ama bana nankörlük etmeyin.
153- Ey iman edenler, sabır ve namaz ile yardım isteyin. Şüphesiz Allah, sabredenlerle beraberdir
Bir gece yarısı Kitap'tan okuduğum bir cümle beyin hücrelerimin duvarlarını paramparça edip, kalbimin en ıssız köşelerini bile büyük bir gürültüyle sarstı; "Allah'a ve Peygamberine ihanet etmeyin!"
Sanki yeryüzüyle gökyüzü birleşmiş ve vücudum ikisi arasında sıkışmıştı. Ayak bastığım yerler durmaksızın daralıyodu. Kapana kısılmış gibi çaresiz, başımı ellerimin arasına alıp kapandım odanın ortasında. Bir dostun sırrını saklayamamış gibi, utanç halinde kendimden uzaklaşmaya çalışıyordum.
Günlerce aynı şeyi tekrarladım durdum; Allah'a ve Peygamberine ihanet etmeyin.
Allah'a ve Peygamberine ihanet etmeyin.
Oysa ihaneti içselleştirmiş ve adeta üzerinde şık duran bir aksesuar gibi taşıyan insanların yaşadığı bir kent burası. İhanetin sınırlarını zorlayan insanlarla dolu ortalık. Ailesine, sevgilisine, arkadaşlarına, kendisine, dünyaya, kelimelere, kuşlara ve etrafında, zihninde ne varsa ihanet edebilmeyi doğal bir yaşam alışkanlığına dönüştürmüş insanlar topluluğu. İhanet edilmemiş ne kaldı ki?
Bu kadarı fazla artık.
Bu kadarı çok fazla.
“Nereye gidiyorsun?” diye telâşlandı ihtiyar adam. Hikmet, kötü kötü güldü: “Merak etmeyin albayım; öfkeme aldırmayın. Ben onun yanına gidince köpek gibi olurum şimdi. Süt dökmüş kedi gibi olurum. Bütün böyle şeyler gibi olurum. Giderim, merhaba demeden yanına otururum; bir süre domuz gibi susarım. Hayvanat bahçesine çeviririm orayı: Aslanlar gibi saldırırım. Artık şahsiyetimi buldum albayım. Sevgi’ye de gösterdim sonunda. Önceleri bir süre –şahsiyetimi bulmamıştım daha o zaman– yumuşak bir ev hayvanı gibi oturdum; mutfakta beslendim bir inek gibi.” Oturdu: “Hayvanlar âlemi diye sembolik bir oyun yazalım albayım; orada ben her kılığa gireyim, olur mu?” Soluk soluğa kalmıştı. “Neden gecekondumda oturmasını bilemedim albayım.”