Bu kitabı ilk okuduğumda lisedeydim. O zaman okuduğumda çok etkilenmiştim, Avustralya ve Aborjin kültürüne ilgi duymaya başlamıştım. Hatta baya araştırma bile yapmıştım o dönem. Aradan yıllar geçti, kitapla ilgili aslında tamamen kurmaca olduğuna dair haberler çıktı. Hatta Aborjinler kendi kültürlerini yanlış yansıttığı için dava bile açmışlar sanırım. Yazarı da evet gerçek hikaye değil diye açıklama yapmış. Yıllar sonra kitap tekrar elime geçti ve okumaya başladım. Tabi ilk okuduğum zamanki heyecanı duyamasam da ve gerçek olmadığını bilsem de yine de zevkle okuyorum. İşin magazinsel boyutundan çıkıp kitabın verdiği mesaja bakmak daha doğru sanırım. İnsanın doğayla bütünleşmesi ve doğayla savaşarak değil de barış halinde var olması çok güzel bir şekilde işlenmiş. Kendi içinde bir yolculuğa çıkıp kendini tanımak, farklı bir kültürü kısa süreliğine de olsa deneyimlemek gibi şu an için klişe haline gelmiş bir konu akıcı bir şekilde anlatılmış. Son zamanlarda bu tarz kitaplar ve yayınlar çok çıktı, belki de bu kitap öncülerinde olduğu için halen ilgi uyandırmaya devam ediyor. Herkeste farklı bir intiba bırakmıştı bence, özellikle gençlik yıllarında okuyanlarda. Benim en çok ilgimi çeken kısım toprağa gömülüp temizlenme ve arınma bölümüydü. Böyle birşey mümkün mü bilemiyorum ama sanki bir film sahnesi gibi yer etmişti zihnimde...