Kalbimde kilerim var. Bazen açıyorum kapısını, yüzüme vuruyor sakladıklarımın kokusu. Şişelerin içine güzel anılar saklamışım. Belki ilerde lazım olur diye, toprak küplerin içine hayallerimi basmışım. Sevdiklerimle çıktığım bir kır gezisinden topladığım, birinden aldığım, yolda bulduğum çiçekleri kurutup kaldırmışım rafa. Duvarlarına güzel günler, güzel sözler, iyi dilekler asmışım. Güldüğüm anları, güzel geçen zamanları eritip kavanozlamışım, hepsinin üzerinde “ah ne güzeldi” yazılı... Çocukluğumu çuval çuval saklayıp duvarlara dayamışım. El altında dursun, en çok o lazım oluyor. Hüzünlerimi açıkta bırakmışım, hava alsın, çabuk bozulsun, atılsın... Kapının arkasında bir elek asılı... Hatırladıklarımı elemek, işime yaramayanları ayırmak için... içeriye girip dolaşıyorum bazen. Bazen yeni anılar bırakıyorum, bazen eskileri karıştırıyorum. Çare oluyor. Kapıyı tekrar kapattığımda iyi hissediyorum kendimi. Burası kalbimin geçmiş zaman kileri.
Samimi olduğunda sen oluyorsun, başkasına benzemen gerekmiyor, kendini sevdirmek için çabalaman, kendini anlatman gerekmiyor. Yaşıyorsun, olduğun gibi... Karşındaki de kendi maskelerini çıkartıyor... Herkes, her şey, olduğu gibi... Fakat nasıl samimiyet? “Ben çok samimi biriyim” dediğinde son derece samimiyetsiz oluyorsun. Samimi olmaya çalıştığında başka bir kimliğe bürünüyorsun. Ciddiyetsizlikle karıştırıldığında ipin ucu kaçıyor. Ayarı çok zor.. Her şeyi öğretebilirler bize. Daha etkili konuşmayı, daha özgüvenli olmayı, daha bilmem nasıl yaşamayı. Samimi olmayı öğretemezler, çünkü samimiyetin diğer anlamı “içtenlik”. Dışardan olacak iş değil. En iyisi, kendine hiç dokunmamak... Dokunma kendine, seni sen yapan hiçbir şeye dokunma. Sen kendini kabul ettiğinde, başkaları da edecek...
Reklam
insan önce kendisiyle barışacak, önce kendini sevecek ki sonra başkalarına dağıtabilsin sevgisini…
"Kar tanelerinin hepsi altı köşelidir ve hiçbiri birbirine benzemez. Başına düşen, kirpiğine değen, omzuna konan her kar tanesi sana özel, senin için, başka kimsede yok. Senin gibi... Gökyüzündeki hiçbir bulut da birbirine benzemez. Yani, yarın uyandığında gördüğün bulutlar bugün gördüklerinle aynı olamayacak, bugün gördüklerini yarın bir daha göremeyeceksin. Sana sunulan bu eşsiz güzelliğin değerini bil. Kendi değerini bildiğin gibi..."
Günün uyanışını içime çekip başımı tekrar yastığa koyduğumda şunu düşünüyorum: “Her sabah mutlaka vuku bulan bu muhteşem uyanışa, hayatı boyunca bir kez bile tanık olmadan bu dünyadan göçüp giden kaç uykucu vardır acaba?” İlk fırsatta güneşin doğuşunu izle ve bir şans ver kendine.
Her daraldığında yüzünü soğuk suyla yıka, temiz havayı çek içine ve hemen gözlerini güzelliklere çevir. Sonra bu güzellikleri topla gözlerinde. Ben öyle yapıyorum. Sonbaharda daldan düşen bir yaprak görüyorum, aheste aheste savruluşunu izliyorum. "İnsan şu yapraktan utanır, iş mi şimdi yaptığın" diyorum. Bir kuş konuyor pencereme,
Reklam
Lotus çiçeği çamurlu ortamlarda yetişir ama dünyanın en temiz çiçeğidir. Herhangi bir yerine toz konduğunda kendini sallayarak bu tozdan kurtulur, kendini temiz tutar. Dünya kötü diyoruz, hayat berbat, sıkıntılar, dertler, kederler, adaletsizlikler... Bu dünyada yaşanmaz diyoruz. Gittikçe yapışıyor üzerimize dünyanın pisliği, gittikçe daha çok batağa çekiyor bizi. Oysa silkelemek, toz kondurmasak insanlığımıza, temiz tutmaya çalışsak kendimizi, çözeceğiz hayatla olan meselemizi. Bataklıkta çiçek olmak... İnsanın kaderi.
Mutluluk denen şeyin bir ömür olduğunu, seni kavrayıp alıp götürdüğünü, sonsuza kadar sürdüğünü, çok büyük, çoook büyük olduğunu sanıyor insanlar. Bu yüzden bekliyorlar, çok bekliyorlar, bazen bir ömür bekliyorlar. Oysa mutluluk denen şey an meselesi. Kısacık anlar, küçük zamanlarda saklı.
Bir güvercini düşün mesela... O beyazlığın, o letafetin üzerine bir de boynuna boncuk takmaya gerek var mı, gerek var mı rengarenk tavus kuşunun alnını kınalamaya? Zaten güzel, bak ve sadeliğini sev. Bu sadeliğe alışınca gözlerimiz daha fazlası zaten gereksiz gelecek.
Hayat, nerede ineceğimizi kendimizin tayin edemediği uzun bir yolculuk. Mutluluk bir hedef değil. Bu yolculukta hissettiklerin, yaşadıkların, gördüklerin, göremediklerin, merak ettiklerin, söylediklerin, tanıştıkların, duyduklarında mutluluk. Eğer mutluluğu yolun sonuna koyarsak, belki ulaşamadan inebiliriz trenden. Mesele yola çıkmadan önce onu da yanımıza alabilmekte. Mesele, hâlihazırda içinde olduğun bu uzun yolculuğun tadını çıkarabilmekte…
Reklam
Sor kendine. Senin mutluluğun yolun sonunda mı, yoksa yolculukta mı? Her ikisi birden olamaz mı?
Hayalindeki begonyolar, sardunyalar yoksa eğer evinde, sen dikmediğin için. Latif müzik sesleri yükselmiyorsa eğer bir odadan, sen açmadığın için. Kurabiye kokmuyorsa eğer mutfak, sen yapmadığın için.
Ve hayatımızda biz fark etmeden ne çok güzellik açıyor kim bilir…
Bir sihirli değnek bekliyorsun. Bir sihirli değnek gelse ve omzuna dokunsa. .. Kalksan oturduğun yerden, hayatı sırtlasan, her şeyi göğüslesen... Havasız kalmış ruhunun pencerelerini açıp havalandırsan, içeriye temiz hava, kuş sesleri, kelebekler dolsa, kar beyaz bir tül perde sana doğru havalansa. Yüzünün tüm kederli çizgileri tek tek silinse, hafif bir gülümseme yerleşse dudaklarına, hiç geçmese, hep kalsa öyle. Dünyayı latif bir tebessümle selamlasan her sabah. Bir sihirli değnek gelse, dokunsa omzuna. Bütün hayallerin tek tek gerçek olsa. Yapmak istediklerinin hepsi kendiliğinden olsa. Sen “açıl” demeden açılsa bütün kapılar ardına dek, geçip gitsen hedeflerine doğru hiç çaba sarf etmeden. O sihirli değnek sadece seni değil, hayatındaki diğer insanları, seni üzenleri, kıranları, düşündürenleri, yoranları da değiştirse. Herkes bir anda senin hayalindeki gibi bir kimliğe bürünse. Bir sihirli değnekle bütün yollan açsan, bütün sorunları çözsen, bütün mutluluklar senin olsa... Beklemeyelim. Gelmeyecek. Kimse gelip sihirli bir değnekle bizim omuzumuza dokunmayacak. Biz yapacağız. Kendimiz. Kendimizi tanıyıp, kendimize inanıp, kendimiz için özene bezene, itinayla, sabırla bir sihirli değnek yapacağız. Adını da “evyapımı sihirli değnek” koyacağız... Hadi...
"Yakalayıp incittiğimiz kelebekler sessizce şöyle diyor: “Doğa adil, adaletsiz olan insan."
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.